Mavi Boncuk |
Kundura: shoe[1], clog[2], footware, pump[3], boot[4]chossure, shod[5]EN i. (İtal. condura < Yun. cothurne “Romalı artistlerin giydiği kayışlı çedik”) [Kelime Türkçe’den Arapça ve Sırpça’ya da geçmiştir] Ayakkabı [Eskiden potin üstüne pabuç gibi giyilen ökçeli, yarım ayakkabılara denirken sonraları her türlü ayakkabı için kullanılmıştır]: Binânın eşiğini geçerken kunduraları pabuçluğa bırakmak lâzımdı (Hâlit Z. Uşaklıgil). Kundurası vurduğu zamanlarda / Anmazdı ama Allâh’ın adını / Günahkâr da sayılmazdı (Orhan V. Kanık). Lamba önünde kundura mıhlayan bir kunduracı (Reşat N. Güntekin).
Eski Yunanca ve Yunanca kóthornos κόθορνος “düz tabanlı kısa
çizme” sözcüğünden alıntı olabilir; ancak bu kesin değildir. (Kaynak: Liddell
& Scott, A Greek-English Lexicon sf. 966)
[Filippo Argenti, Regola del Parlare Turco, 1533]
chondúra [kondura]: pianella [topuksuz düz ayakkabı]
pianella (a shoe for home-use) which belonged to Beatrice d'Este the Duchess of Milan in 1495
[Ahmed Vefik Paşa, Lehce-ı Osmani, 1876]
kundura قونطوره: Yunanide koturna. Arabide kırtıbiye.
Alafranga yemeni,
Kunduracı: i. Kundura yapan ve satan kimse, ayakkabıcı:
Karaköy’de Tünel sırasındaki kunduracıda tam istediğimi buldum (Yusuf Z.
Ortaç). Tabaklar, saraçlar, semerciler, dikiciler, çarıkçılar, mestçiler,
kürkçüler, kunduracılar, kazazlar, arabacılar (Ahmet H. Tanpınar).
Kunduracılık: i. Kundura yapma ve satma işi, ayakkabıcılık:
Babam iyi olsun, kunduracılığa gireceğim (Ahmet H. Tanpınar).
Kunduralık: i. Kundura konan yer, ayakkabılık: Kapı dibindeki kunduralıkta yedi çift ayakkabı kalmıştı (Kemal Tâhir’den).
Pabu
1. Ayakkabı: Başım üzre yer ederim elime girse eğer / Yârin
ayağına ol yüzünü süren pabuç (Edirneli Nazmî’den). Kuyruğunu sallaya sallaya
efendisinin pabuçlarını yalayan köpeğe tabasbus pek yakışırdı (Ömer Seyfeddin).
Ellerinin birinde pabuçlarını taşıyorlardı (Rûşen E. Ünaydın).
2. Masa, sandalye, karyola gibi mobilyaların ayaklarına
geçirilen ahşap, mâdenî veya plastik parça.
3. Yere sürtünüp aşınmaması için kılıç kılıflarının aşağıya
gelen uçlarına geçirilen mâdenî parça.
4. Bir makinede frenin daha güvenilir olmasını sağlamak için frenlenecek parçaya basan ahşap veya mâdenî takoz. mîmari. Bir sütun veya dikmenin taban bölümü.
6. Bir minârede kürsüden gövdeye geçişi sağlayan konik
kısım.
(Bir kimseye, bir şeye) Pabuç bırakmamak: (O kimse veya şeyden) Korkmayıp yapacağını yapmak, paniğe kapılmayıp yapacağından vazgeçmemek: Olur olmaz adama pabuç bırakmaz (Sait Fâik). Çıkardıkları kuru gürültülere pabuç bırakmak şöyle dursun tek başına altı yedi kişiye bile kafa tuttuğu… (Yâkup K. Karaosmanoğlu’ndan).
(Bir şeyin, bir kimsenin peşinde) Pabuç eskitmek (paralamak): Pabuçlarını eskitecek kadar gidip gelmek, arkasından çok koşmak.
Pabuç kadar dili var: Her söze saygısızca cevap veren, hiçbir sözün altında kalmayan kimseler için kullanılır, dili bir karış, kürek kadar dili var. Pabuç pahalı: İşin sonu tehlikeli, zarara uğramak ihtimâli kuvvetli: Bakmış ki pabuç pahalı, yavaşça oradan sıvışmış (Burhan Felek).
Pabuç üzengi: Pabuç şeklinde tabanı geniş üzengi.
(Birinin) Pabuçlarını çevirmek: O kimseye artık istenmediğini, gitmesi gerektiğini dolaylı olarak anlatmak. (Kendini)
Pabucu büyüğe okutmak: Akılsızca davrananlara alay yoluyle, “Yaptıkların akıl
kârı değil, akıllanman için kendini okutman gerek” anlamında söylenir. Pabucu
dama atılmak:
1. Çürük pabuç yapan ayakkabıcı esnafına lonca tarafından,
yaptığı pabucun dama atılarak küçük düşürülmesi şeklinde cezâ uygulanmak: Lonca
heyetinin karârı ile pabucu dama atılan bir esnafın ise artık dükkânında
ticâretine devam etmesi mümkün olmazdı (Sâmiha Ayverdi).
2. mec. Gözden düşmek, ikinci planda kalmak: Şükür ki umûmî harp nihâyetinde bu mücerret kelimenin pabucu dama atıldı (Refik H. Karay). Tekāüt zamânı gelince onun da pabucu dama atılır (Mahmut Yesâri). Onlar bir günmüş Ömer Bey, İngilizler’in pabuçları çoktan dama atıldı (Memduh Ş. Esendal).
(Bir kimse birinin) Pabucu (bile) olamamak: O kimse adı geçenin yanında hiçbir değer ifâde etmemek, onun en basit değerine bile yetişememek [Daha çok geniş zamânın olumsuz şekliyle kullanılır]: “O senin pabucun bile olamaz.”
Pabucunu eline vermek: İşinden çıkarmak, kovmak. Pabucunu ters giydirmek: Karşısındaki çok kurnaz olsa dahi onu aldatacak kadar kurnaz olmak, şeytana pabucunu ters giydirmek.
Pabuççu: i. 1. Ayakkabı yapan veya satan kimse, ayakkabıcı: Pabuççu oldum dikemedim pabucu / Dikerken kırıldı tığların ucu (Âşık Kâmilî – Ö.T.S.).
2. Câmi vb. yerlerde çıkarılan ayakkabıları bekleyen kimse.
Pabuççuluk: i. Ayakkabı yapma, ayakkabı satma işi: Kasabada papuççuluk yapan Garip Mehmet, köylülerden duyduğu cinayet işini hemen hükümete bildirmişti (Sabahattin Ali).
2. Câmi vb. yerlerde çıkarılan ayakkabıları bekleyen kimse.
Pabuçluk: i. Ayakkabı çıkarılarak girilen yerlerde pabuçları koymaya mahsus yer: Binânın eşiğini geçerken kunduraları pabuçluğa bırakmak lâzımdı (Hâlit Z. Uşaklıgil). Pabuçlukta yabancı iskarpinler var (Yusuf Z. Ortaç).
2. Câmi vb. yerlerde çıkarılan ayakkabıları bekleyen kimse.
Pabuçsuz: sıf. Ayağında pabucu olmayan.
ѻ Pabuçsuz kaçmak: Bir yerden pabucunu giymeye vakit bulamayacak kadar telâşla uzaklaşmak: İnsan sıkışınca kaçar. Kaçarken de daha çabuk koşmak için pabuçlarını bırakır. “Pabuçsuz kaçtı” sözü bundan kinâyedir (Burhan Felek).
Kısa kenarlı hafif bir pabuç çeşidi: Elleri ceplerinde,
ökçeleri basık yemenilerini sürüye sürüye sofadan geçti (Mahmut Yesâri). Başına
sırmalı takkesini ve ayaklarına da güllü yemenilerini giyip şal kuşağını da
beline sardı mı kendi bile kendini beğenirdi (Sâmiha Ayverdi). Uzun boylu olanı
bir ara eğilerek yemenilerini çıkardı ve eline aldı; böyle daha rahattı (Târık
Buğra).
Sandal: i. sandal[6]EN (Fr. sandale < Lat. < Yun.) Bir taban ve ayağı sarmak üzere buna tutturulmuş kordon veya meşin şeritlerden ibâret açık bir tür ayakkabı,
Sandalet: Sandal, Avrupaî ayakkabılardan yazlık bir
ayakkabının adıdır. Bizde yayılması 1908 Meşrûtiyet’inden sonradır (Reşat E.
Koçu). Kurutulacak çamaşırlar gibi iplere asılı sandallara, vardiya
değiştirilirken çalınan kampanaya bakarak çok eğlendi (Refik H. Karay).
Yemeni: Kısa kenarlı hafif bir pabuç çeşidi: Elleri ceplerinde, ökçeleri basık yemenilerini sürüye sürüye sofadan geçti (Mahmut Yesâri). Başına sırmalı takkesini ve ayaklarına da güllü yemenilerini giyip şal kuşağını da beline sardı mı kendi bile kendini beğenirdi (Sâmiha Ayverdi). Uzun boylu olanı bir ara eğilerek yemenilerini çıkardı ve eline aldı; böyle daha rahattı (Târık Buğra).
Terlik: slipper[7] EN 1. Evde giyilen, hafif, genellikle arkalıksız ayakkabı: Rahat, yünden, yumuşak bir terlik giyin (Ömer Seyfeddin). Terliklerini sürüye sürüye uzaklaştı (Mahmut Yesâri). Bir sırrı sürüklüyor terlikler tıpır tıpır (Necip F. Kısakürek).
2. Başlık altına giyilen patiska veya yünden
takke.
3. Kadınların giydiği ferâce veya yeldirme gibi bir çeşit üstlük: Çâk eylesin ko perdeyi
fasl-ı bahârdır / Gül pîrehenle kāni’ olur terlik istemez (Nâbî’den).
4. Teri
çekmesi için giyilen bir çeşit fanila.
5. Atın terini çekmesi için eyerin altına konan keçe: Belleme, teğeltiden önce hayvanın sırtına konulan dörtgen şeklinde beyaz ve kalın bir keçedir. Terlik atın terinin teğeltiye çıkmasını önler. Böylece teğelti de temiz kalır (Fâruk Sümer).
Terlikçi: Terlik yapan veya terlik satan kimse.
[1] shoe (n.) Middle English sho, "low-cut covering for the human foot," from Old English scoh, from Proto-Germanic *skokhaz (source also of Old Norse skor, Danish and Swedish sko, Old Frisian skoch, Old Saxon skoh, Middle Dutch scoe, Dutch schoen, Old High German scuoh, German Schuh, Gothic skoh). No known cognates outside Germanic, unless it somehow is connected with PIE root *skeu- "cover" (source also of second element in Latin ob-scurus).
The old plural form shoon lasted until 16c. The meaning "metal plate or rim nailed to the hoof of a horse or beast of burden to protect it from injury" is attested from c.1300. The distinction between shoe and boot (n.) is attested from c. 1400.
To stand in someone's shoes "see things from his or her point of view" is attested from 1767. Old shoe as a type of something worthless is attested from late 14c.\
[2] clog (n.) early 14c., clogge "a lump of wood," origin unknown. Also used in Middle English of large pieces of jewelry and large testicles. Compare Norwegian klugu "knotty log of wood." Meaning "anything that impedes action" is from 1520s, via the notion of "block or mass constituting an encumbrance."
The sense of "wooden-soled shoe" is first recorded late 14c.; they were used as overshoes until the introduction of rubbers c. 1840. Originally all of wood (hence the name), later wooden soles with leather uppers for the front of the foot only. Later revived in fashion (c. 1970), primarily for women. Clog-dancing "dancing performed in clogs" is attested from 1863.
clog (v.) late 14c., "hinder, impede the movement of," originally by fastening a block of wood to something, from clog (n.). Meaning "choke up with extraneous matter" is 1670s; intransitive sense "become choked up with extraneous matter" is from 1755. Related: Clogged; clogging.
Shoes tied to the fender of a newlywed couple's car preserves the old custom (mentioned from 1540s) of throwing an old shoe at or after someone to wish them luck. Perhaps the association is with dirtiness, on the "muck is luck" principle.
shoe (v.) "put shoes on; provide (someone or something) with a shoe or shoes," Middle English shon, from Old English scogan "to shoe," from the root of shoe (n.). In reference to horses from c. 1200. Related: Shoed; shoeing; shod.
[3] pump (n.2) 1550s, "kind of low shoe or slipper without fasteners, for wearing indoors," a word of unknown origin, perhaps echoic of the sound made when walking in them, or perhaps from Dutch pampoesje, from Javanese pampoes, which is said to be of Arabic origin. Klein's sources propose a connection with pomp (n.). Related: pumps.
The word
soon was applied to a shoe of the same character, with a very low heel,
convenient in situations where freedom of movement was required, thus favored
by "dancers, couriers, acrobats, duellists, etc." [OED]. The 19c.
phrase keep your toes in your pump was dialectal for "stay calm, keep quiet,
don't get excited."
[4] boot (n.1) "covering for the foot and lower leg," early 14c., from Old French bote "boot" (12c.), with corresponding words in Provençal, Spanish, and Medieval Latin, all of unknown origin, perhaps from a Germanic source. Originally of riding boots only.
From c. 1600 as "fixed external step of a coach." This later was extended to "low outside compartment used for stowing luggage" (1781) and hence the transferred use in Britain in reference to the storage compartment in a motor vehicle (American English uses trunk (n.1)).
Boot-black "person who shines boots and shoes" is from 1817; boot-jack "implement to hold a boot by the heel while the foot is drawn from it" is from 1793. Boot Hill, U.S. frontier slang for "cemetery" (1893, in a Texas panhandle context) probably is an allusion to dying with one's boots on. An old Dorsetshire word for "half-boots" was skilty-boots [Halliwell, Wright].
[5] shod (adj.)"wearing shoes," late 14c. (in dry-shod and wet-shod), from Middle English past participle of shoe (v.), surviving chiefly in compounds, such as roughshod, slipshod, etc.
[6]sandal (n.) type of shoe consisting of a sole fastened to the foot by thongs, the common footwear of ancient Greece and Rome, late 14c., from Old French sandale and directly from Medieval Latin sandalum, from Latin sandalium "a slipper, sandal," from Greek sandalion, diminutive of sandalon "a sandal," also "a flatfish," a word of unknown origin, probably foreign, perhaps from Persian. Related: Sandals.
brogue (n.) type of Celtic accent, 1705, perhaps from the meaning "rough, stout shoe" (made of rawhide and tied with thongs), of the type worn by rural Irish and Scottish highlanders (1580s), via Gaelic or Irish, from Old Irish broce "shoe." The footwear was "characteristic of the wilder Irish" [Century Dictionary], thus the noun might mean something like "speech of those who call a shoe a brogue." Or perhaps it is from Old Irish barrog "a hold" (on the tongue).
[7] slipper (n.) type of loose, light indoor footwear, late 14c., agent noun from slip (v.), the notion being of a shoe that is easily "slipped" onto the foot. Compare slip (n.2). Old English had slypescoh "slipper," literally "slip-shoe." By 1580s as characteristic of something you beat a child with as a disciplinary punishment. Related: Slippered. Also in creature-names, such as slipper-limpet (1828), slipper-shell (1825).