Quantcast
Channel: Mavi Boncuk
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3518

Book | Sen Kalk Da Ben Yatam by Roni Margulies

$
0
0
Mavi Boncuk |

Sen Kalk Da Ben Yatam (Turkish) Paperback – 2015
Collected articles of the author critical of Kemalism and Atatürkism published in the Taraf newspaper as well as iconography on Atatürk.
by Roni Margulies[1]
Paperback: 280 pages
Publisher: Everest Yayinlari (2015)
Language: Turkish
ISBN-10: 6051419020
ISBN-13: 978-6051419022

Türkiye'nin en büyük "pop figürü" Mustafa Kemal Atatürk üzerine şimdiye dek çok şey yazıldı. "Ebedî Şef" genelde katıksız övgü ile yazı konusu oldu. Son yıllarda "Atatürk"e değil, "Mustafa Kemal"e de bakabilen kimi denemelerle karşılaşıyoruz. Kendisi ve algılanma bağlamları halen tartışmaya açılmış sayılmazsa da, akademik ve edebî karşı çıkışlar kısmen izlenebiliyor. 

Eleştirelliği elden bırakmadan, yoğun istihza ile yazılmış bu yazılar, Roni Margulies'in iki koleksiyonundan oluşuyor: İlki, çoğu Taraf gazetesindeki "Solduyu" köşesinde yayımlanan yazıları; ikincisi, çoğu ilk defa bu kitapla gün ışığına çıkan siyah-beyaz tören, büst, heykel fotoğrafları. Atatürk büstü önünde fotoğraf çektirenler, "Atam sen kalk da ben yatam" törenlerinde şiir okuyan çocuklar, statlarda bedenleriyle Atatürk imzası oluşturanlar, Kemalist düsturları yazanlar… Margulies'e şunları düşündürenler: "Vay be! Çocuklara ne eziyet etmişler! Nazi törenlerine, Kuzey Kore'deki heykellere ne kadar benziyor!"

Resmî ideolojiyi eleştiren, Kemalizmin aşırılıklarını alaya alan bu yazılar, yıllarca sahaflardan, ahbaplardan ve gazete arşivlerinden toplanan siyah beyaz fotoğraflarla beraber bize "yeni" bir şey öneriyor. Törene, bayrağa, heykele ve ezberlere yeniden bakmayı… Bu, nereden bakarsak bakalım, cesur bir öneri.

"Kemalistlerin demokrasi anlayışı zaten şöyle bir şey değil mi: Yığınlar bilinçsiz ve karanlığa açıktır; bu nedenle kendileri için neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilmezler; kendi kendilerini yönetemezler. Bilinçli ve aydınlığa açık olan, silahlı ve üniformalı kişiler bilinçsiz yığınları yönetir. Bu yönetim şekline demokrasi denir. Zaten eski Yunanca'da "demos" kelimesi "Genelkurmay Başkanlığı" anlamına gelir, "kratos" ise Atina şehir devletinde hüküm sürmüş olan bir tür Özel Harp Dairesi'dir." 
-Roni Margulies-
(Tanıtım Bülteninden) 

Margulies' poetry is characterised by its epic intention. Practically all his poems are poetic translations of historical events (he is clearly fascinated by the past) and experiences. They always tell a story about some great theme, such as oppression, migration, alienation or death, but do so via the individual observation of small-scale events. Margulies is an excellent, almost photographic, observer. His use of language is clear and simple, but at the same time highly meticulous. Seven collections of his poetry have been published to date.

Margulies has also been politically involved for many years now, as a member of the Socialist Workers Party of Great Britain. In this, he is just as much driven by his nostalgic preference for the champions of utopian visions as by ideological conviction. He has written many journalistic articles and essays on the struggle against capitalism, both in English and in Turkish, in which he criticises with considerable critical acumen the hegemony of free-market ideology.


Erik-Jan Zürcher (Translated by John Irons)

Poem | MARTILAR 

Kırgındır İstanbul’un martıları denize.
Mavi suların üzerinde uçmamış olanları,
yıllardır balık tatmamış olanları vardır.
Görmemiş olanları vardır kaç zamandır
çarpıp kayalara dağıldığını bir dalganın.

Betondur İstanbul martılarının yurdu.
Kanatlarının altında kızıl kiremitli damlar,
bacalar, çanak antenler, tenteli taraçalar,
balkonlarda oturan, caddelerde yürüyenler.
Gıda artıkları, naylon torbalar, çöp bidonları.

Ama ses bulur her gece büyük kırgınlıkları,
erişmek ister gibi uzak kaldıkları denizlere.
Özlem, cazgır çığlıklarla öfkeye dönüşür.
Umutsuz haykırışları karanlığı parçalar
ve karışır mutsuz insanlarınkilere.

THE SEAGULLS OF ISTANBUL

They feel let down by the sea:
Some haven’t flown over blue waters
or tasted fish for years,
haven’t even seen waves break
and foam over rocks.

Their home is of concrete:
Beneath their wings, red-tiled roofs,
chimneys, satellite dishes, covered terraces,
people on balconies or in busy roads,
food waste, plastic bags, dustbins.

At night they give voice to their hurt:
As though trying to reach their lost seas,
their longing turns into a rage that stuns,
their bitter screams tear through the dark
and mingle with bitter human ones.

Roni Margulies
Translation: Savkar Altinel 
First published on Poetry International, 2014 

Poem | Vor

Through the summer months in Yeşilköy
we used to play basketball ceaselessly,
my cousin Michel and I, Agop, Ara and Aret
in the grounds of the old Greek school.

“Vor to you,” Michel and I would respond
when the three met us with a hearty “Vor,”
and we’d all five fall about in wild laughter.
We knew: it meant “arse” in Armenian.

Agop’s family had a huge green garden
(large enough for three later buildings):
we’d pick figs off the trees at one end,
and kick a ball around at the other.

Then Aret and Agop left for America.
I for London. We have no news of Ara.

Only Michel remains still in Istanbul.
From five to one in twenty short years.

A city where no one says vor any more
cannot be Istanbul, cannot be my town.
It cannot be where I became what I am.
I ache for what it once was, I dream of it,
I sing of it.

The Armenian Weekly | Dec. 27, 2008

 See also: Ceberut devlet kaybolmadı (Interview in Turkish) 
 The Terrible Turk - Batı'nın Gördüğü Türk




[1]  Roni Margulies, (d. 5 Mayıs 1955, İstanbul) Yahudi kökenli troçkist görüşlü gazeteci, yazar, şair ve çevirmen.

Robert Koleji'ndan mezun olduktan sonra İngiltere'deki çeşitli üniversitelerde öğretim gördü. İktisat üzerine doktora yaptı. İktisatçılık yapmamayı tercih eden Margulies Londra'da hayatını sürdürdü. Yahudi asıllı olmasına rağmen kendisini siyonizm karşıtı ve devrimci olarak tanımlamaktadır. İlk şiir kitabını 1991 yılında çıkaran Margulies, toplam altı şiir kitabı, şiir çevirilerinden oluşan dört kitap, çocukluk anıları, siyasi tercümeler ve edebiyat, siyaset, tarih hakkında çok sayıda dergi ve gazete makalesi bulunmaktadır. 2002 yılında Saat Farkı adlı eseri ile Yunus Nadi Şiir Ödülü'ne layık görülmüştür.

27 Ağustos 2009'da Beyoğlu'nda dört ÖDP üyesinin boyalı saldırısına uğradı. Konuyla ilgili olarak ÖDP başkanı Alper Taş, saldırganlar parti üyesi ise, gerekenin yapılacağını belirtti. Daha sonra ÖDP'nin resmî sitesinden yapılan açıklamada, eylemin Margulies'in "uğruna bedeller ödenerek yaratılmış devrimci değerlere yönelik provakatif ve saldırgan tutumu"na karşılık şiddet içermeyen demokratik bir tepki olduğu savunuldu.

DSİP üyesi olan Margulies, hâlen Taraf gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktaydı.

Roni Margulies (born May 5, 1955 in Istanbul, Turkey) is a Turkish poet, author, translator and political activist resident in London. Roni Margulies was born in Istanbul in 1955. Paternal grandparents, Joseph and Fanny Margulies, moved to Turkey in 1925 from Poland. Maternal grandparents, Moiz and Hilda Danon, are Sephardic Jews from Izmir. 

Margulies is a member of the Revolutionary Socialist Workers' Party (DSIP)[3] and translated Tony Cliff’s State Capitalism in Russia into Turkish.

Margulies attended the English-medium Robert College and moved to London in 1972 to study Economics. He has lived in London ever since, although he has spent an increasing amount of time in Istanbul in recent years

Has published seven volumes of poetry, a childhood memoir, a long essay on the Jewish community of Istanbul, and two books of collected literary and political essays and journalism. Margulies won the prestigious Yunus Nadi Poetry Award in 2002 with his book of poems, Saat Fark (Time Difference). Has published selected translations of the poetry of Ted Hughes, Philip Larkin and Yehuda Amichai in Turkish, as well as Hughes’ Birthday Letters.

Margulies has contributed regularly to numerous publications of the left and has translated Tony Cliff ’s State Capitalism in Russia into Turkish. He was editor of the ‘Guidebooks for the Anti-capitalist Movement’ published by Metis Publishers, and was editor of the features page of the daily Birgun in 2006–2007. 



INTRVIEW | Ayşe ARMAN
(aarman at hurriyet nokta com nokta tr )


Bugün Pazar Yahudiler Azar


'İstanbul'da doğdum büyüdüm, anadilim Türkçe, kendimi evimde hissettiğim yer İstanbul, ben burada kendimi yabancı hissedemem, ama hep yabancı olarak görüldüğümü biliyorum.' Bu cümle, İstanbullu Yahudilerden Roni Margulies'e ait. "Bugün Pazar Yahudiler Azar" kitabında okudum. Bu röportajı da bu yüzden yaptım...

İstanbul'da bir Yahudi olarak doğdunuz ve büyüdünüz. Bir ülkede azınlık olmak nasıl bir şey?

- Ben kendimi İstanbul'da hiçbir zaman azınlık olarak hissetmedim. Çünkü hiçbir İstanbulludan daha az İstanbullu değilim. Hatta, büyük çoğunluğundan çok daha İstanbulluyum. İstanbul benim vatanım, burada doğdum büyüdüm, anadilim İstanbul Türkçesi, burada okudum, burada yazdım, İstanbul'un tarihiyle ve ayrıntısıyla bilmediğim köşesi yoktur. Kendimi evimde hissettiğim yer İstanbul'dur. Ben İstanbul'da kendimi yabancı hissetmem, hissedemem, ama yabancı olarak görüldüğümü biliyorum. Çünkü yabancıyım, Yahudiyim. Gerçi, bu durumun ırkçılık olarak yansıyan çirkin yüzüne hiç maruz kalmadım. Ama milliyetçiliğin ve ırkçılığın yükseldiği bir ortamda, "yabancıların" başına neler gelebileceğinin bilincinde olmamak da mümkün değil. Endişe duyuyor insan. Bu günlerde, belki de hiç olmadığı kadar endişe duyuyor.
http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=3269920
Roni Margulies kimdir?

- Künyem uzun. En iyisi kendimi şöyle tanımlayayım: İstanbullu, devrimci, şair, tercüman. Biraz daha biyografik olsun derseniz, 5/5/55 doğumluyum.

İyi de neyin nesidir? Nereden geliyor, nereye gidiyor?

- Robert Kolej'i bitirdim. Sonra İngiltere'de üniversiteye gittim, uzun süre orada yaşadım, iktisat doktoru oldum ama hiç iktisatçılık yapmadım. Daha güzel bir dünya istediğim için, üniversite yıllarımdan beri örgütlü sosyalistim. Dünyanın en iyi şairi olmak istiyorum. Ama bunun için geç kaldım galiba. Ekmeğimi ise, tercüme yaparak kazanıyorum.

Size neden "azınlığın azınlığının azınlığı" deniyor?

- Bu tanım, benden daha yoğun bir Yahudi çevrede büyümüş olan bir arkadaşıma ait. Yahudi cemaatin ortalama profiline pek uygun değilim ben. Çocukluğumda ne dindar ne de geleneksel bir eğitim gördüm. Ne de öyle bir çevrede büyüdüm. Zaten sosyalist olunca da, cemaat, din ve kan bağı gibi kavramlar toptan hayatımdan silindi gitti. Dolayısıyla, Yahudi cemaatinin geleneklerinin ayrıntılarını hiçbir zaman öğrenmedim. Türkiye'de Yahudi ve komünist, İngiltere'de Türk. Bir de siyah olsaydım, tam olacakmış!

Çocukluğunuzu nasıl hatırlıyorsunuz?

- Çok yoksul ve mutsuz olmadığı takdirde, her çocukluk nasıl hatırlanırsa, öyle: Sorumsuz, sorunsuz, güzel günler. Ve geride kaldıkça, gözüme daha da güzel görünen günler...

Ailenizin konumu neydi? Varlıklı Yahudilerden miydiniz?

- Tipik bir orta sınıftı. Durumu iyice bir İstanbul ailesi. Özellikle varlıklı değillerdi, ama o günlerin yani 1960'ların İstanbul'unda, güzel bir hayat yaşamak için, bugünkü zenginler kadar zengin olmak gerekmiyordu.

Nasıl bir ortamda, ne şekilde büyüdünüz? Hatırladığınız şeyler hoş mu, nahoş mu?

- Hatırladığım nahoş şeyler, beğendiğim bir kızın benimle ilgilenmemesinden daha öteye gitmiyor. Hoşluklarsa, sonsuz: Yeşilköy'de kiralanan sayfiyeler, o güzelim yaz günleri, ortaokuldaki sıcak dostluklar, dedemin her cuma bize gelip bir Jules Verne kitabı getirmesi... 

Cemaat hayatı nasıldır: Dayanışma çok yüksek, özgürlük az mıdır?

- Şunu itiraf etmeliyim ki, ben o dar cemaatin içinde büyümedim. Ama tabii ki, çoğunluğun baskısı altında kalan her azınlık, içine kapanır. Kendi içinde dayanışma ve yardımlaşma mekanizmaları geliştirir. Bugün aynı şey, Almanya'da yaşayan Türkler için de geçerli. Bu durum, o azınlığın üyelerini rahatlatır, hayatı kolaylaştırır ama, hiç şüphe yok ki özgürlüğü de kısıtlar. Herhangi bir yaptırım yoktur, ama kınama, dışlama yöntemleri vardır. Küçük bir cemaatin hayatı, köy hayatı gibidir. Herkes herkesin ne yaptığını, ne dediğini bilir. Kınanacağını bilmek, zaten yeteri kadar caydırıcı bir unsurdur. Ne var ki, Yahudi cemaati de eskisi gibi içine kapalı değil. Çoğu İspanya kökenli olan Türkiye Yahudilerinin konuştuğu İspanyolca'ya benzeyen dil Ladino mesela, artık kaybolmaya yüz tutmuş durumda. Karışık evlilikler artıyor, tüm toplumların yaşamı aynılaşıyor. Anneannemle Müslüman bir komşusunun yaşamları arasındaki farklılık, kız kardeşimle komşusu arasında artık yok.

Nedir bugünkü Yahudi cemaatinin kaygısı?

- Fazla görünür olmamak, göze batmamak. "Ses çıkarmaz, dikkat çekmezsek, kimse bize dokunmaz" gibi bir kaygı. Varlık Vergisi'ni, 6-7 Eylül olaylarını yaşamış insanlar için anlaşılır bir kaygı.

Bir kişiye yapılmış bir saldırı, bütün cemaate yapılmış sayılır mı?

- Tabii ki. Birinin Yahudi olması nedeniyle saldırıya uğraması, her Yahudi'nin saldırıya uğrayabileceğini gösterir. O nedenle herkesi ilgilendirir, korkutur. Örneğin, Hrant Dink'in öldürülmesi, herhangi bir Ermeni'nin, hatta herhangi bir azınlık vatandaşın, kendini tehlike altında hissetmesine yol açmıştır.

Sizin cemaat tarafından dışlanmanızın özel bir sebebi var mı? Ya da şöyle sorayım: Siz siyah koyun musunuz?

- Cemaat, yekpare bir şey değil. Elbet beni de bir seven vardır. Ama genel olarak, özellikle cemaatin resmi ve daha geleneksel kesimi bana pek düşkün değil. Çünkü onlar sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Ben o sessizliği bozuyorum. E bir de siyasi görüşlerimden pek hoşlanmıyorlar. Ama benim için problem değil, hoşlansalar da olur, hoşlanmasalar da, çünkü o çevrelerle pek bir ilişkim yok. 

Yahudilerden komünist çıkması, çok sık rastlanan bir şey mi? 

- Türkiye Yahudileri arasında çok rastlanıyor olmayabilir, ama zaten toplamı 15 bin kişi olan bir cemaatten kaç kişi çıkacak ki? Yine de, sanıldığından daha fazla. Türkiye İşçi Partisi'nin kurucuları arasında da, daha sonraki pek çok örgütte de Yahudiler var.

İngiltere'ye göç etmemiş olsaydınız, bir Türk Yahudisi olarak yaşamınızı sürdürseydiniz; 1- Komünist olduğunuzu bu kadar rahat açıklayabilir miydiniz? 2- Bu kitabı bu kadar rahat yazabilir miydiniz?

- Komünist olduğumu elbette açıklardım. Gizlice komünist olmanın bir anlamı yok çünkü. "Eyvah, başıma bir şey gelir mi?" diye kaygılanarak da komünist olmak anlamsız. Gelebilir, burası Türkiye. Başa gelen çekilir. Kitabı ise, belki de yazamazdım. Bu kadar dışarıdan bakamazdım, daha zor olurdu.

Kendinizi Yahudiliğin üzerine çıkmış, aşmış, din ve millet olarak köklerinden kopmuş biri olarak mı değerlendiriyorsunuz?

- Ne alakası var! Çok çeşitli açılardan benden çok üstün insanlar vardır bu cemaatte. Bütün cemaatlerde olduğu gibi. Ama ne Yahudi cemaati ne de başka cemaatler beni ilgilendiriyor, çünkü içinde değilim. İnsan, cemaat halinde yaşamak zorunda değil. İlle gerekiyorsa, benim cemaatim arkadaşlarımdır. Her cemaat, din ve millet aidiyeti, başkalarını dışlamayı, hatta başkalarından üstün olma iddiasını içinde taşır, açıkça veya gizlice. Ben bunu reddediyorum. O kadar. 

Burada gizli bir kibir olabilir mi? Kendinizi diğerlerinden daha üstün görme...

- Gizli değil, açık bir kibir var! Ben insanlar arasında hiçbir ayırım yapmıyorum; eşitliğe en istisnasız anlamıyla inanıyorum; milliyetçiliğe ve ırkçılığa tüm benliğimle karşıyım ve bununla gurur duyuyorum. Herkesin böyle olması gerektiğine inanıyorum. Bazen bana "İsrail'i nasıl eleştirebiliyorsun?" diye soranlar oluyor. Çok kolay! Ben dünyaya belli bir ırk, din veya ulusun gözünden bakmıyorum, insan olarak bakmaya çalışıyorum. Yanlışı yapanlar benimle aynı kökeni paylaşıyor diye, o yanlış doğru olmuyor ki.

Siz bir şekilde cemaatinizle hesaplaşıyorsunuz. Zaten herkes, parmağını onlara yöneltmişken, sizin kendi cemaatinizi eleştirmeniz onları zor durumda bırakmaz mı? Zarar vermez mi?

- Ben cemaatle hesaplaşmıyorum ki. Zaten küçücük, küçülmeye hálá devam eden, kimseye bir zararı olmayan, sürekli beşinci kol olma zannıyla karşılaşan bir cemaat. Benim ne alıp veremediğim olabilir ki onlarla? Bu cemaatle ilgili bir sorun varsa Türkiye'de, sorun cemaat değildir, cemaatin karşılaştığı gizli ve açık ırkçılıktır. Zaten 15 bin kişi 70 milyona ne sorun çıkartabilir? Önemli olan 70 milyonun 15 bine hoşgörülü, anlayışlı, duyarlı davranmasıdır. Tersi değil. Bugün Türkiye'de her an vahşete dönüşme potansiyelini içinde taşıyan milliyetçilikle, ırkçılıkla uğraşmak gerekir, şu veya bu cemaatle değil. Ben de tam bunu yaptığımı düşünüyorum.

KİTAPTAN ALINTILAR

TÜRKÇENİZ MÜKEMMEL

Birkaç yıl önce bir şiir kitabım Yunus Nadi Şiir Ödülü'nü kazandığında, gazeteden genç bir kadın benimle söyleşi yaptı. İlk soru, "Türkçeyi çok iyi kullanıyorsunuz, ama niye anadilinizde şiir yazmayı tercih etmediniz?" idi. Sanırım İbranice'yi kastediyordu. Oysa benim anadilim Türkçe, zaten İstanbul'da da İbranice bilen hiçbir Yahudi tanımıyorum... Hayatım boyunca pek çok kez şu soruyla karşılaştım: "Türkçeyi ne güzel konuşuyorsunuz. Ne zaman öğrendiniz?" Ben de kibarca şöyle cevap verdim: "Teşekkür ederim, 1955'ten beri öğrenmeye çalışıyorum!" 

KÖYLÜ YAHUDİ OLUR MU?

İlber Ortaylı, Osmanlı ordusuna asker devşirilmesiyle ilgili olarak şöyle der: "Devşirmenin çeşitli kuralları vardır; kalabalık ailelerden alınır, tek çocuk alınmaz, Yahudi çocuk alınmaz. Çünkü Yahudiler kural olarak kırsal bir millet değildir, kentsel bir millettir. Kent uşağı, şehir uşağı devşirilemez." Bu cümleleri okuduğumda dank etti. Yahudiler gerçekten de, İmparatorluğun en kentsel gruplarından biri, belki de en kentsel olanı. Siz hiç Yahudinin köylüsünü duydunuz ya da gördünüz mü?

BEN ASKERDEYKEN


Erzincan'da 59. Topçu Er Eğitim Tugay'ında askerlik yapmaya gittim. Avazım çıktığı kadar, "Roni Margulies, İstanbul. Emret komutanım" diye ilk bağırdığımda, yüzbaşının yüzündeki "Neeeee?" ifadesi, askerliğimin en tatlı anılarından biri oldu. Sonra, aylarca hemen herkese ismimin esrarını izah etmem gerekti...



Viewing all articles
Browse latest Browse all 3518

Trending Articles