Aydın Bolak 13 Ağustos 1925 tarihinde Balıkesir'de doğdu.
Eğitimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. Balıkesir'de
kaymakam vekilliği, maiyyet memurluğu, kaymakamlık ve serbest avukatlık yaptı.
1961-1965 yılları arasında CHP'de Balıkesir milletvekili olarak meclise girdi..
Bunun yanında kısa bir süreliğine Milli Eğitim Bakanı olarak göreve geldi. Daha
sonra Türk Eğitim Vakfı, Türkpetrol Vakfı, Göğüs Cerrâhisi Vakfı, TÜSEV-Türkiye
Üçüncü Sektör Vakfı, TEMA Vakfı, İstanbul Trafik Vakfı, Türk Musıkisi Vakfı
gibi çok sayıda kurumun yöneticiliğini ve kuruculuğunu yaptı.
Bolak, 1965 yılından sonraki dönemde ticaret hayatına atılarak petrol, turizm, gemi inşası,gıda gibi pek çok alanda faaliyet gösterdi. Öte yandan yaşamı boyunca birçok kitap da yazdı. Ayrıca Hürriyet Partisi'nin kurucuları arasında yer almıştır. Aydın Bolak 28 Temmuz 2004 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
Mavi Boncuk | Posted originally in 24th April 2011
Petrolü biz neden geç keşfetmişiz?..
Aydın Bolak: Şunu söylemekte isabet var. Biliyorsunuz, Bâbil şehrinin inşaatı sırasında ham petrol, tuğlaların yapıştırılmasında kullanılmıştır. İkincisi: Hülâgû Orduları’nın Bağdat’ı tahribinde petrol bombaları “nafta bombaları” kullanılmıştır.. Çinliler petrolü daha evvel biliyorlardı. Yine, Van Kalesi civarında ve Mezopotamya’nın çeşitli yerlerinde büyük bataklıklar hâlinde petrol havzaları bilinmekteydi. Evliyâ Çelebi, "Seyahatnâme" de bundan bahseder.
Meseleyi Cumhuriyet hudutlarıyla değil de Osmanlı Devleti’nin hudutları içinde düşündüğümüz zaman, Musul ve Kerkük yatakları imparatorluğun son zamanlarında bulunmuş ve hattâ hisse senetlerinin mühim bir kısmı Sultan İkinci Abdülhamid tarafından edinilerek onun terekesine dahil olmuştur. Mîsâk-ı Millî sınırları çizilirken Kerkük ve Musul sırf bu sebeple Türkiye hudutları içinde sayılmış ve İngilizler bu petrolleri kullanabilmek için mahallî aşiretleri isyana sevketmişler, meşhur isyanlardan sonra, "buranın zapt u raptını temin edemiyorsunuz, biz elkoyuyoruz” demişler ve böylece, bugün Türkiye’nin elinde olsaydı Türkiye’yi âbâd edecek Kerkük ve Musul yatakları İngilizlere intikal etmiştir.
Lozan müzakereleri esnasında bu mevzûun anlaşma metni dışında tutulması Birinci Meclis’de büyük reaksiyon yaratmış, Meclis Lozan’ı tasdik etmemiş ve birçok üye:"Maksat vatanın kurtulmasıydı, biz gidiyoruz, sulhü siz yapın!..” diyerek dağılmışlardır. Sonunda yapılan muahedeyle bunların âkıbeti bir anlaşmaya bağlansın istenmiştir.
Devlet adamları içinde petrolün önemini ilk idrak eden, Sultan Abdülhamid’dir. O bu işi ciddiyetle takip etmiştir. "Mr. Yüzdebeş” denilen Ermeni asıllı Kalust Gülbenkyan, sırf, Musul petrollerinin Turkish Petroleum Company isimli bir şirkette toplanmasını temin karşılığında aldığı komisyonla o serveti kazanmıştır. Cumhuriyet, Saltanat’ı ilga ettikden sonra bütün saltanat mensuplarını yurt dışına gönderdiği için, Lozan’da, "..artık bu devlet malı değil, şahıs malıdır. Onun müzakeresini ayrıca yapalım..” denilmiş ve Lord Curzon, meseleyi İsmet Paşa’yla husûsi bir müzakere zeminine indirmiştir. O müzakere sonunda, bize en yakın zengin kaynaklar olan Musul ve Kerkük petrolleri maalesef elimizden çıkmıştır.
Birinci Dünya Harbi’nden sonrasına kadar, Sevr aktedilmeden evvel, biz bütün dünyadaki petrol rezervlerinin dörtte üçüne hükmeden bir devlettik. Bu devleti yıkmak ve bu devletin elindeki nüfusu değil, toprakları değil, o topraklar altında olan petrolü sahiplenmek, Büyük Britanya İmparatorluğu’nun temel hedefiydi. Paul Getty’nin söylediği söz doğrudur: Ortadoğu hâlâ dünya petrol rezervlerinin en büyük miktarına sahiptir.
Peki biz neredeydik, ne oldu?..
Osmanlı Devleti bütün bu rezervlerin üzerinde oturuyordu ve bu kıymeti belli sayıda insan biliyordu. Meselâ Lozan müzakerelerinde Fevzi (Çakmak) Paşa’nın İsmet (İnönü) Paşa’ya bir notu var: "Musul ve Kerkük petrollerinden fedakârlık yapmayınız..” diye. Ama sonunda kaybettik! Bugün Irak bize mazot satıyor ve bizi düşman belliyor.. Hiç satmasa daha çok memnun olacak!..
Zaman ilerledikçe, serbest ekonomi anlayışının da dışında ve anlaşılması kabil olmayan bir noktaya gelmişiz. Dünyanın en büyük petrol şirketleri Mobil, BP, Shell, Total, Elf… Bunlar bugün Türkiye’de pazardalar. Ürün ihtiyaçlarını kim temin ediyor?.. Türkiye Cumhuriyeti Devleti!.. Nasıl temin ediyor?.. Üçbuçuk milyar doları buluyor, ithâlâtı yapıyor, sonra bunlara veriyor ve:
-"Satın, kâr edin, kârınızı da alın götürün dışarıya, transfer edebilirsiniz!.. Bir ay sonra bedelini öderken yüzde beş kur farkını da hazineden ben öderim..” diyor!..
Bir de, petrolü siyaset adamları idare ettiği için, "aman zam yapmayalım, çok reaksiyon alır” diye Tüpraş Rafinerisi’ne de mâliyetinden düşük fiyatla ürün sattırıyorlar. Ucuz satmaktan ve mânâsız politikalardan dolayı bugün Tüpraş Rafinerisi’nin kırk trilyon lira zararı var. Hiç Almanya’da, Fransa’da görüyor musunuz, Fransız Devleti ithâlât yapsın, şirketlere mal versin: "Hadi al, paşa paşa sat da kâr et..” desin!..
Ne diyor:"Bütün ham petrolü rekabet pazarında bul, al, sat, elde ettiğin kârı buradan döviz bulursan transfer edersin veya yatırımda kullanırsın” diyor. İngiltere, Fransa, Almanya, İsviçre böyle.
Avrupa Birliği’ne dahil olmak isteyen Türkiye ise yıllık üçbuçuk milyar dolar tutan ithâlâtı hem idâme ettiriyor, hem de bunun mühim bir kısmını yabancı şirketler vasıtasıyla satıyor. Petrol Ofisi’ne de: "Sen Devlet’in bütün dairelerine ikmâl yap, paranı da alama, sana borçlansınlar, ben bir kalemde silerim, sana da nazarî bir faiz veririm, seni kârda gösteririm.." diyor!..
Tahmin ediyorum ki bugün yapılan zamlar, Tüpraş’ın belki de yüz milyon doları bulan zararının bir miktarını eritti. Petrol Ofisi dediğimiz resmî dağıtım şirketinin birçok siyaset adamına açtığı istasyonlar ve onlara verdiği krediler var. Siyâsî çıkarlar, bu “cici mama”yı kimseye bırakmak istemiyor! Küçük menfaatler yüzünden, büyük menfaat, yâni petrol sektörünün özelleştirilmesi ve Devlet’in sırtından bu yükün alınması gecikmektedir.
Şu anda dünya enerji kaynakları içinde, depo edilebilir ve depo edildiği yerden daha küçük merkezlere taşınabilir, nakliyesi en ucuz olan enerji kaynağı petroldür. Yakıt olarak petrol, onbin kalori taşıyan bir enerji kaynağıdır. Hidroelektrik enerjiyi düşünün: Enerjiyi ulaştırmak için çekeceğiniz nakil hatları, esas enerjinin en pahalı olmasına yolaçmaktadır. Ve akan su gibi, akan elektriğin yer yer yükseltebilmesi için yapılan trafo tesisleriyle ulaştırılabilen ve ancak, "buraya kadar götürebilirsiniz, daha fazla götürürseniz trafoya ihtiyaç var" denilen bir kaynak. Nükleer enerji bütün dünyada, hele Çernobil kazâsından ve Amerika’daki patlamadan sonra, endişeyle, tepkiyle karşılanıyor.
Görülüyor ki hâlâ dünya üzerinde, tabii gaz da olsa, diğer kaynaklar da olsa, nükleer enerji de olsa, en kolay taşınabilir olan enerji “petrol”dür. Rezervleri bir kere tesbit edildikten sonra artık mâliyeti cent’lere inmiştir, çünkü havuzdan pompayla çekmekten ibarettir. O sebeple, “petrol”ü, hele “petrol kralları”nı tahtından indirmek kolay kolay mümkün olmayacaktır!
TGRT: Petrol tarihinin Türkiye ile ilgili kısmına geçelim mi?
Aydın Bolak: Türkiye’de petrol aramaları ilk defa Osmanlı Devleti zamanında İskenderun çevresinde 1887 yılında başlar. Daha sonraları Birinci Dünya Savaşı’nın bitimine doğru Rus işgâli altında bulunan doğu vilâyetlerinde yapılır. Cumhuriyet’in ilânından sonra petrol aramaları devlet tarafından gerçekleştirilir. 1926’da çıkarılan Petrol Kanunu,petrol arama yetkilerini hükûmete verirse de,1932’de kabul edilen kanunla Petrol Arama ve İşletme İdaresi kurulana kadar ciddî bir çalışma yapılmaz. 1934’de Mardin çevresinde bir kuyu açılır, ancak kuru olarak terkedilir. 1935’de Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nün teşkilinden sonra petrol aramaları bu kuruluşun yönetiminde sürdürülür. Türkiye’de ekonomik değere sahip ilk petrol, 1948’de Raman-8, 1951’de Garzan-2 kuyularında bulunmuştur.
Türkiye henüz petrolünü aramakla meşgûlken, dünya devletleri ikinci bir dünya savaşı açmış, “kara su”yun kavgasını bir kez daha vermektedirler. 1954’de çıkarılan bir kanunla MTA’nın petrol arama çalışmaları sona erer ve Türkiye, yerli-yabancı kuruluşların petrol aramalarına açılır. 1934-1954 yılları arasında Türkiye’de 64 kuyu açılmıştır. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ise 1955 - 1983 yılları arasında 746 kuyuda sondaj yapmış ve 1961’den itibaren Türkiye’deki yabancı petrol şirketleri de faaliyet göstermeye başlamışlardır.
İlk sonuçları 1955’de alınan hempetrol üretim çalışmaları giderek yoğunlaşır ve petrol üreten kuruluş sayısı 1963’de dörde çıkar. TPAO ise sonraki yıllarda Siirt ve Mardin’de 7 yeni petrol alanı, Shell Grubu ise Siirt’te 5 yeni petrol alanı bulur. Ancak ham petrol üretiminde ciddî bir ilerleme kaydedilmez. Türkiye ham petrol ithâl ederken, 1977’de petrol üretimi 2.7 milyon tona ulaşabilmiştir. Bu da o yıl için ülke ihtiyacının sadece yüzde ondokuzudur.
Türkiye, yapılan anlaşmalar neticesinde, Irak, İran, Libya ve Rusya’dan ham petrol satınalmaya başlamıştır. 1980 yılından sonra yabancı şirketlerin Türkiye’deki petrol arama çalışmaları yeniden hızlanır. Türkiye’nin 1983 rakamlarına göre üretilebilir ham petrol rezervlerinin toplamı 150 milyon tondur. 150 yıllık ticârî mâzisi olan “kara su”yu diğer ülkeler neredeyse yer altında bitirecekken, Türkiye bu maddeyi hâlen yerin altında aramakla meşgûldür.
TGRT: Petrol aramalarının bir bölümü karada, bir bölümü denizde. Türkiye’nin dört denize sahili olmasına rağmen, deniz aramalarında neden en alt sıralarda?..
Aydın Bolak: Şöyle arzedeyim: Karadeniz’de hep petrol umulmaktadır. Fakat Karadeniz’in zemini balçık ve çok stabil olmayan bir zemindir. Bu zemine tabliye oturtmak ve sondaja girmek çok riskli olduğu gerekçesiyle şirketler aramadan kaçınmaktadırlar. Bakıyorum, Karadeniz’e sahili olan devletlerden hiçbiri Karadeniz’e platform kurmaya teşebbüs etmemiştir. Halbuki nazarî olarak kitaplar, Karadeniz’in zemininde petrol olduğundan bahsederler. Ege Denizi’nde ise, “karasuları” hikâyesi yüzünden Türkiye nefes alamaz hâldedir. Akdeniz’e gelince; burası tabanı itibariyle bir ölü denizdir. Ancak kuzey Afrika bölümünde çölle biten yerlerde, meselâ Libya’nın sahil petrolü, Mısır’ın petrolleri, denizle hem-hudud olan fakat kumluk sahada çıkarılan petrollerdir. Biz o şansa da mâlik değiliz. Çünkü Akdeniz sahillerinde Torosların kayalıkları denizlere doğru iniyor ve bakıyorsunuz, 200-300 metre derinlikte kayalıklar vardır.
TGRT: Türkiye’de üretilen petrol, ihtiyacın ancak yüzde onikisi civarında, bu açık nereye kadar devam edecek?
Aydın Bolak: Evet, 26 milyon ton ihtiyacınız var, 3 milyon tonunu kendiniz çıkarıyorsunuz, geri kalanını ithâl ediyorsunuz. Muhtelif büyük arayıcıların dediğine göre, jeolojik bakımdan tektonik mıntıkadayız. Dolayısiyle fay kırılmaları teşekkül etmiş ve petrol gölleri oluşmamış, gölcükler hâlinde kalmış. TPAO’nda ise birtakım pioner’lar "hayır, biz bu fay yataklarında bulabiliriz ama, 4-5 bin metre derine inmeliyiz” diyor. Birkaç tecrübe yaptılar, fakat henüz ümit verici bir buluş maalesef yok.
For the Record | More Petrol (In Turkish)
Muhabir: Uzun yillardir Türkiye'de petrol bulunmadigini duyariz. Son 20-30 yildir da hiç kimse petrol sözü etmez olmustu. Sonra siz çikip televizyonlarda "Türkiye'de çok zengin petrol yataklari var." dediniz. Sizi teyit eder bir konusmayi da Hava Kuvvetleri Komutani Cumhur Asparuk Pasa yapti. Bu söylenenlerin asli nedir?
Dr. Emre: Ülkemizin en önemli konusunu tekrar gündeme getirdiginiz için size çok tesekkür ederim.
Muhabir: Herhâlde bu konunun önemine binaen olsa gerek, yazilarinizda "Kurtulusumuz Petrolde" temasini durmadan isliyorsunuz.
Dr. Emre: Evet, kurtulusumuz gerçekten petrolde. Sizin de belirttiginiz gibi; Cumhur Asparuk Pasa, meclisin açilisi münasebetiyle verilen davette gazetecilere: "Birakin Afganistan'i, Türkiye'ye bakalim. Size; '6000 metre derinlerde, dünyanin en zengin petrol yataklarina sahibiz' desem, inanir misiniz?" seklinde bir cevap vermisti. Isin asli su: Pasa'ya Hindistan'da bulunan bir uzay üssünde, yüksek rütbeli bir Amerikali subay; "Biz uydu ile arastirma yaptik, Türkiye'de çok zengin petrol yataklari var. Fakat 5-6 bin metre derinde" diyor. Biz bunu daha önceden biliyorduk. Pasa'ya, ve tabii tüm devlet erkânina, gerek petrol konusunda, gerekse diger konularda hazirladigimiz raporlari yillardir yolluyoruz.
Muhabir: Peki, hâl böyleyse, neden hâlâ enerjide, daha dogrusu petrolde disabagimliyiz? Bildigim kadariyla, ülkemizde çikan petrol, ihtiyacimizin ondabirini bile karsilamiyor. Ülkemizde petrol aramaciligi ne durumda?
Dr. Emre: Ülkemizde petrol aramaciligi tek kelimeyle felâket. Her geçen gün de daha da kötüye gidiyor. Oysaki bu konuda Yüceler Yücesi Atatürk'ün emri var.Ekonomik bagimsizligimizin temini için, süratle petrolümüzü bulup isletmemizi emrediyor. Nitekim O'nun zamaninda, bu ise dört elle sarilini yor. 1934 yilinda Trakya'da / Mürefte'de dogalgaz bulunuyor. O gün açilan kuyulardan çevredeki fabrikalar bugün bile faydalaniyorlar. 1926 yilinda 792 sayili Petrol Kanunu çikariliyor. 1933 yilinda "Petrol Arama ve Isletme Idaresi" kuruluyor. 1935 yilinda da MTA yani "Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü" kuruluyor.Görüldügü gibi, her iyi is gibi bunlar da Yüce Atatürk'ün devrinde yapiliyor. O devirde ciddi gayretler var. Türkiye'de 1953-54 yillari, petrol açisindan dönüm yillaridir. Iran'da Musaddik var. Petrolü millilestiriyor. Amerika Türkiye'ye bir nevi çikarma yapiyor. Biliyorsunuz ayni yil, üç önemli kanun çikariliyor. Elit'in Türkiye'ye ciddi olarak yüklendigi yildir bu yil. Tabii o zamanki durumu, bugünkü durumla karsilastirmamak gerek. Bugün, Türk devleti'ni ve ulusunu tamamen yok etmek üzere saldiriyorlar. Simdiye kadar yüzlerce kanun çikti. Halk arasinda "Dervis Kanunlari" diye adlandirilan kanunlardan her biri ülkeyi tamamen bitirmek için yeter de artar bile.
Muhabir: 'Petrol açisindan dönüm noktasi' sözü ile neyi kastediyorsunuz?
Dr Emre: Sunu demek istiyorum: Bu 1954 yilinda 6326 sayi ile kabul edilen petrol kanunu, Türkiye'de petrol çikarmak için degil, Petrol ÇIKARMAMAK için yapilmis bir kanun. Bu kanunun satir aralarina konan maddelerle, Türkiye'nin Kuzeydogusu' nda petrol aranmasi yasak ediliyor ve bir de her petrol sirketine, bir yilda sadece on (10) delik açma izni veriliyor. Dikkat ediniz, milli sirket Türkiye Petrolleri Anonim Ortakligi da dahil bu kisitlama ve yasaklara. Yüce Atatürk'ün emrinin tam aksine, petrol kanununu biz ABD kökenli Elit Max Ball'a yaptiriyoruz ve bunu TBMM'de kabul ediyoruz. Ve kendimize, kendi ülkemizde petrol aramayi yasakliyoruz. 1951'den itibaren de Rahsan Ecevit, bir yabanci petrol sirketinin hukuk bürosunda çalisiyor ve tercümeler yapiyor. O tarihten sonra da Bülent Ecevit'in bahti açiliyor, yildizi parliyor. Önce 1954 yilinda sonra 1957 yilinda iki kez burslarla Amerika'ya götürülüyor. Gerisini biliyorsunuz; Çalisma Bakanligi, CHP Baskanligi, Basbakanlik. Kurtar bizi Kara oglan ve bugün inanilmaz kölelik kanunlarinin çikartildigi 57. Hükümetin Basbakanligi. Rica ederim, dikkat ediniz. Düsünün ki, petrol Kuzeydogu Anadolu'da neredeyse yüzeyde akiyor. Bu bölge Hazar ve Kafkas petrollerinin uzantisi. Insanin kahrolmamasi mümkün degil, bu kanunu kabul edenleri affetmesi mümkün degil. Insan vatanina nasil ihanet eder? Türk ulusuna bu bölgede yillarca petrol aramak kanunla yasak edilmis. Bu utanç verici, haince uygulama, ne yazik ki 1980 yilina kadar sürmüstür. 1980 sonrasi, Enerji Bakani olan Serbülent Bingöl beye telkin edilmek suretiyle, bu yasaklar petrol kanunundan çikarilmistir.
Muhabir: 1980'e varana kadar, anlasilan hiç bir sey yapilmamis.
Dr Emre: Hayir, öyle degil. 27 Mayis Devrimi idaresi, biliyorsunuz çok önemli isler yapti. Bunlardan bir tanesi, o meshur demokrat Anayasadir. "Türkiye Cumhuriyeti Devleti sosyal bir hukuk devletidir." sözü vb. Kanun Komisyonu Baskanligi da dahil birçok önemli görevleri üstlenmis olan Sayin Ihsan Güven'in petrol konusunda çok büyük hizmetleri var. Ihsan Bey bir heyet hazirlayip Amerika'ya göndermistir. Heyetin görevi, derine yani 5-6 bin metreye inebilecek sondaj makineleri satin almak. Bütün ugrasilara ragmen ABD Elit'i, bu makinelerin satisina izin vermiyor. Bu kez ayni heyet, ayni gaye için Sovyetlere gönderiliyor. 10 makine için anlasmaya variliyor. Makinelerden birisi geliyor. 27 Mayis idaresinin görevden ayrilmasindan sonra ise, diger 9 makinenin gelmesi durduruluyor. Gerekçe; 'makinelerin solcu olmasi'. Akliniz alabiliyor mu? Makineler solcuymus. Simdi TPAO'nun elinde olan tek derin sondaj makinesi bu. Tabii o da hâlâ is görebilir durumda ise.
Muhabir: Siz, Türkiye'de petrolün genel olarak derinde 5-6 bin metrede oldugunu söylüyorsunuz. Ama TPAO'nun elinde derin sondaj makinesi olmadigini da iddia ediyorsunuz. Yani TPAO derinde petrol arama imkanina sahip degil mi?
Dr. Emre: Derine inecek sondaj makineniz yoksa, gayet tabii arama imkaniniz da yok. Aklin yolu bir degil mi? Geçenlerde bir arkadasim TPAO ile görüstü. Israrla sondaj makinelerinin sayisi, kabiliyeti ve kapasiteleri ile ilgili sorular sordu. Derine inebilen kaç makinemizin oldugunu sordu. Hiç cevap vermediler. Söyledikleri tek sey; "Siz neden bunlarla ilgileniyorsunuz?"oldu.
Muhabir: Söyledikleriniz çok ilginç. Bu durumda TPAO ciddi olarak ele alinmalidir. Durum neredeyse bir güvenlik sorunu gibi görünüyor. TPAO'nun durumu nedir Ümit Bey?
Dr. Emre: Efendim, demin dedim ya; 6326 sayili petrol kanunu, 6327 sayili kanunla kurulan TPAO'nun daha baslangiçta elini kolunu baglamisti. Hani su senede '10 delik sinirlamasi ve Kuzeydogu Anadolu'da petrol arama yasaklamasindan' söz ediyorum. Bütün bunlara ragmen, yurtsever jeologlar, jeofizikçiler ve idari kadrolardaki memurlar tarafindan çok önemli isler basarildi. Bir kere Türkiye'de simdiye kadar yapilmis tüm jeolojik ve jeofizik arastirmalar TPAO kadrolarinca yapilmistir. Bildigim kadariyla 22-24 yabanci sirketin Türkiye'de petrol arama imtiyazi vardir. Bunlar sahalarin imtiyazini almislar, ama hiç bir jeolojik, jeofizik arastirma yapmamislardir. Eger yapmislarsa da devede kulak. Yararli her türlü çalisma için bu vatansever kadrolara tesekkür ve vefa borçluyuz. Fakat, Elit'in dikte ettirdigi politikalar sonucu artik bugün TPAO'yu bir mevta olarak kabul edebiliriz.
Muhabir: TPAO'nun durumunu bastan bu güne özetler misiniz? Ben sahsen bazi seylerin aslini tam olarak bilmiyorum. Sanirim halkimiz bu konuda daha da az bilgiye sahip.
Dr Emre: Hemen, bastan sunu söylemek gerek. TPAO'nun tek elden yönetildigi, henüz içinden Tüpras, Botas vb. gibi kuruluslarin çikarilmadigi devirde bir uyum vardi ve bazi iyi seyler yapilabiliyordu.Yani, TPAO'nun parçalanmadan önceki durumundan bahsediyorum. Ne yazik ki,TPAO yillar içinde parçalanarak yok olma asamasina getirilmistir. Eskiden de TPAO'ya hep sekte vurulmustur. Fakat simdi öyle bir duruma gelindi ki, bir yandan Bakan Dervis, personel çikarilmasini istiyor, diger yandan en verimli petrol bölgesi olan diyaman'da TPAO'nun arazi arabalari satiliga çikariliyor, öte yandan bütçesi sifirlaniyor ve artik TPAO, Elit'in büyük sirketlerinin ibrik tasiyicisi durumuna getiriliyor. Simdi size bazi bilgiler verecegim. Bunlar son derece önemli bilgiler. Siz de o zaman vahametin boyutunu daha iyi göreceksiniz. TPAO'nun kuruldugu günden bugüne kadar açtigi kuyu sayisi, kimilerine göre 2000, kimilerine göre 1600. Düsünün, tam 48 yilda sadece bu kadar. Simdi size ABD'nin bir yilda açtigi kuyu sayisini söyleyeyim: 80 000. Evet yanlis duymadiniz, seksen bin. Evet, sadece bir yilda açilan kuyu sayisi bu! TPAO'nun açtigi bu kuyularin sadece bir kismi arama sondaji. Diger bir kismi baska maksatlarla açilmis. TPAO'nun kuruldugu günden bu yana, ürettigi petrol asagi yukari 50 milyon ton. Simdi ben size; 'Türkiye yilda 28-29 milyon ton petrol tüketiyor desem', bu 50 milyon ton petrol Türkiye'nin iki yillik ihtiyacini bile karsilamaz. Kaba hesap 50 yil 50 milyon ton. Buna üretim mi dersiniz?
Muhabir: Türkiye'nin yillik petrol üretimi ne kadar?
Dr. Emre: Son rakamlara göre, asagi yukari 3,5 milyon ton.
Muhabir: Neden bu kadar az? Demin TPAO'nun yeterli sondaj makinesine sahip olmadigini söylediniz. Bunun gerçek sayisi ne kadar? TPAO'nun bütçesi ne kadar?
Dr. Emre: TPAO'nun elinde bazilarina göre 15, bazilarina göre de 18 sondaj makinesi var. Bunlarin tamami 3 bin metrenin altina inemiyor. O Rusya'dan gelen hâlâ is görüyorsa eger, bu hesaba göre bir (1) derin sondaj makinesi var demektir. Bir önceki TPAO yönetim kurulu baskaninin ifadesine göre TPAO'nun 120 milyon dolar olan bütçesi 30-40 milyon dolara indirilmis durumda. Takdir edersiniz ki, böyle bir dramatik kisinti, kurumu felç etmeye yeter. Bir normal sondajin masrafinin 2 milyon dolar oldugu göz önüne alinirsa.
Muhabir: Ben de simdi tam onu soracaktim.
Dr. Emre: Evet, normal bir sondaj bu fiyatlara. Fakat sondaj denizde ya da derinlerde yapildigi zaman bu rakam tabii yükseliyor. Simdi TPAO'nun zaman içinde tedrici felç olusunu, yurt içi yatirimlarindaki rakamlara baktigimizda da görebiliyoruz. Örnegin, 1992 yilinda 182 milyon dolar yurt içi yatirim yapilirken, her yil bu rakam belirgin olarak düsmüs, 1998 yilinda da 57 milyon dolara kadar inmis. 2002 yilinda öngörülen yatirim sadece 28 milyon dolar. 1995-99 yillari arasinda sondaj için sadece 7 milyon dolar harcanmis. Yillik ortalama bir milyon dolardan biraz fazla eder. Bu rakamlar trajikomik bir gerçegin ifadesidir. Neden mi? En ucuz sondaj 2 milyon dolar da ondan. Lütfen hortum lanan bankalarin içini doldurmak için milletin ödedigi milyar dolarlari düsünün.
Muhabir: Inanilir gibi degil. Insan sormadan edemiyor; TPAO ne yapiyor Allah askina?
Dr. Emre: Ben de merak ettim ve arastirdim. Olanlari duyunca siz de inanamayacaksiniz. Efendim, petrol denizi üzerinde oturan Türkiye'de sanki her sey kurumus gibi, TPAO yurt disina açilmis durumda. Kara paranin aklanma cenneti diye bilinen Jersey adalarinda, TPIC diye bir sirket kurmuslar. Bununla yurt disinda petrol arayacaklarmis. 'Peki simdiye kadar ne yaptin' diye sordugumuzda, verilen cevap da ilginç. Inanilir gibi degil ama, Avustralya'dan Misir'a, Kazakistan'dan Pakistan'a varincaya kadar bir sürü yerde sözde petrol aramislar. 'Hani ne yatirdin, ne kazandin, buldugun petrol nerde' diye soruldugunda da alinan cevap, insanin kanini donduran cinsten. Bundan 2 yil öncesine kadar yurt disinda harcadiklari para 870 milyon dolar. Simdiye kadar geri dönen para ancak 300 milyon dolar. Yani, 570 milyon dolar batmis. Bu rakamlar Ali Türkoglu'na ait. Yani TPAO'nun yönetim kurulu baskanina. Düsünün lütfen, bu ülkede petrol adina neredeyse bir çivi çakmayacaksin, ama yurt disinda, inanilmaz bir savurganlikla 570 milyon dolar batiracaksin. Takdir edersiniz ki, savurganlik kelimesiyle söylenmesi gerekenlerin en hafifini ve kibarini söylüyorum. Yoksa bunun adinin ne oldugunu herkes takdir eder.
Muhabir: Insanin bunlara inanasi gelmiyor.
Dr. Emre: Inanin efendim inanin! Bu ülkede "Olmaz olmaz deme. Olmaz olmaz." TPIC'in yurt disi yatirimi 1994 yilinda 78-79 milyon dolar. 1995'te bu meblag 110 milyon dolar olmus. Her yil bu rakam düzenli olarak artmis, 1998 yilina gelindiginde de 146 milyon dolar olmus. Bu yetmezmis gibi, elde bulunan bir kaç tane dogru dürüst delicilerin de, yurt disi aramalarina tahsis edildigine dair basinda haberler çikiyor.
Muhabir: Bu söyledikleriniz dogru ise, halimiz son derece vahim demektir. Peki TPAO çalisanlari ne yapar?
Dr. Emre: Resmi rakamlara göre, TPAO'da 3900 küsur personel var. Mühendislerin arazide yapacaklari çalismalar için harcirahlari o kadar az ki, bu harcirahla ne otelde kalinir, ne yemek yenir, ne de yol gidilir. Demin de söyledim ya, 'bütçe neredeyse yoka indirildi' diye. Bu yüzden 2001 yilinda TPAO, ancak 2 sismik, 1 de gravite takimi çikarabildi. Söylendigine göre, 2002 yilinda bütçenin bu halinden dolayi, artik ne sismik ne de gravite takimi araziye çikaramayacak. Hos bunlari yapsa da, pek önemi yok ya, asil önemli olan uydu arastirmalari.TPAO'da çalisan jeolog ve jeofizikçilerin maaslari 300 dolar ya da biraz daha fazla. Saniyorum en çok kazanan, aylik 750 dolar ücret kazaniyor. TPAO'nun kaliteli elemanlari, yillardan beri TPAO'yu terk ediyorlar. Yurt disinda 5.000-10.000 dolara is buluyorlar. Say ki, elinde kaliteli elemanlar var ve bunlar cansiperane çalisiyorlar. Elinde delicin yok ki. Toplam 15 tane. Bunun da birisi derin delici. Eski, yasli, demode oluslari da cabasi. Burnumuzun dibindeki Romanya'nin 8000 delicisi var. Lütfen karsilastirir misiniz rakamlari. Eger son bir kaç yili söyle üstünkörü incelesek, görecegimiz manzara bir felaket. Yillik sondaj sayisi hizla düsüyor. TPAO elinde bulunan ruhsatlari, süratle Elit'in sirketlerine devrediyor. Biliyorsunuz, son olarak Ergani'de 34 graviteli kaliteli petrol bulunmustu. Daha sonra sayiya çikardilar, efendim, su çikti falan diye. Diyelim dogru, su çikti. Çok hizli delip derine gitmis olabilirsin. Iyice arastirma yapsana. Petrol yataginin yönünü tayin et. Petrolün yönü istikametinde delikler del. Ciddi arastirma yap. Bunlari yapmak yerine, basindan ögrendigimiz ne? Ergani bölgesinin imtiyazlarinin % 50'si Perenco'ya devredilmis. Neden? Ne ilgisi var, Perenco sirketinin TPAO'nun imtiyazli bölgesiyle? Bunlar nasilseyler. Sihhatli bir aklin bunlari anlamasi, temiz bir vicdanin da olanlari kabul etmesi mümkün degil. Efendim, bilmem biliyor musunuz, bir müddet önce Dogu Karadeniz'de, TPAO ve ARCO sirketi birlikte, deniz içinde ortak bir proje baslattilar. Liman 1 ve Liman 2 projeleri. Sonra bu proje yarida kaldi. ARCO çekildi. TPAO'nun bu projedeki zarari 60 milyon dolar. Bu konu ile ilgili olarak Oyman Sayer'in iddiasi; biraz daha derine inmeleri gerektigi. Del, 60 milyon sokaga at, fakat birkaç yüz metre daha delmen gerekirken vazgeç. Olur mu böyle sey? Simdi ne oldu, ARGO'YU BP satin aldi. Simdi BP Dogu Karadeniz'de 8000 metreye inecek, iki kuyu açma projesini baslatti. Bu konu ile ilgili bir sürü laf yazildi, çizildi. Yok efendim, projenin mâli yükünü BP çekecekmis. Bu masraf 13,5 milyon dolarmis. Bir ay sonra yok efendim masraf 50 milyon dolar olacakmis, vb. vb. is kilifina uyduruldu. Simdi duydugumuz bu projede hisseler %75 BP, %25 TPAO olarak belirlenmis. Rica ederim, neler oluyor? Hani 1980'den sonra düzeltilen petrol kanununda, petrol arayan yabanci sirkete denizde %45, karada %35 hak verilmisti. Bu %75 neyin nesi? BP'nin Dogu Karadeniz'de 8000 metreye inen iki kuyu açma projesi bile, bu bölgede zengin petrolün oldugunun bir kaniti degil mi? Görünen o ki, Allah oglu Elit bizi giderek her seyimizle teslim aliyor. Bir söylenceye göre, bu bölgenin, arama isletme imtiyazi tamamen BP'ye devredilmis. Bu duruma daha fazla tahammül dilemez. Lütfen, dikkat ediniz. En zengin petrol bölgelerimizden birisi olan Seyhan-Ceyhan-Iskenderun Körfezi, yani Çukurova'nin imtiyazi Amty Oil tarafindan alinmis. Adam nerede, ne kadar petrol oldugunu uydu vasitasiyla, yillar önce tespit etmis. Elit, hizla tüm Türkiye'nin ruhsatini aliyor. Simdi hiç hareket etmiyorlar. Adeta nefes almiyorlar. Endüstri Bölgeleri Kanunu çikti. Simdi Nitelikli Sanayi Bölgeleri Kanununun çikmasini bekliyorlar. ABD kongresi, bu hususu görüsüyormus. Bugünkü gazetede yaziyordu. Simdiye kadar çikan Dervis Kanunlariyla Türkiye'yi %80 teslim aldilar. Ati alan Üsküdar'i geçti bile. Simdi
son vuruslarla ülkeyi tamamen teslim alip, takatsiz düsürdükten sonra, her yerden petrolü ayni anda çikartacaklar.Onu bekliyorlar. Bunu da, bizimkilere iyice benimsettirmisler. Ali Türkoglu, "... ancak biz tamamen bütün masraflari, kendisinin karsilayacagi sirket ariyoruz... Türkiye Petrolleri artik su karari verdi. Mutlaka majör petrol sirketleri ile birlikte hareket edecek". Buna havlu atmak denir. Bu 'ben yokum artik' demektir. TPAO'nun ülkemizde maliyetin düsük oldugu yerlerde dahi arama yapmamasinin sebebi iste bu teslimiyetçi tavirdir.
Muhabir: Yazilarinizda ve televizyonlardaki programlarinizda, sürekli olarak Uydu arastirmalarindan bahsediyorsunuz. Bu yeni bir yöntem mi? Eski yöntemlerle petrol aramak zor, zahmetli ve pahali oldugu için mi, bu yöntemi salik veriyorsunuz?
Dr. Emre: Özet ve anlasilir olmasi bakimindan söyle söyleyeyim. Elit'in petrol sirketleri, uydudan petrol arama amaçli sirketler kurup, bir çok alet gelistirdiler. 1972 yilindan itibaren de dünyanin önemli petrol yataklarini bu yöntemle tespit ettiler. Nitekim Türkiye'de de bu amaçla çalismalar yaptilar. Genel Kurmay bu isle ilgili olarak, yer istasyonlarinda görev yapacak kisi ve bilim adamlarini tespit ve tayin etti. Bu arastirma sonucu elde edilen dokümanlarin birer nüshasinin bize verilmesine ragmen, bu yeni teknolojiyi bilen ve bulgulari degerlendiren yetismis elemanimiz olmadigi için, dokümanlar kiymetlendirilemedi. Zamanla da kaybolup gittiler. Fakat bildigimiz bir sey var. Bu çalismalar sonucu Türkiye'nin çok zengin, fakat çogunlugu derinde petrol yataklarina sahip oldugu bilgisi insanimiz arasinda yayildi. Bugün bu teknikler daha mükemmellestirilmistir, kullanilmasi kolaylasmistir. Uydu yaninda, uçakta bile tasinabilen, güvenilirligi yüksek aletler gelistirilmistir. Isin asli, isigin kullanilmasi ve bu vasitayla petrol ve gaz alanlarinin tespit edilmesidir. Bir örnek olmasi bakimindan sunu söyleyeyim; Sudan'da bir petrol sirketi, sismik metotla 27500 km2'lik bir bölgeyi 2 yil boyunca, 17 milyon dolar masraf yaparak arastirmistir. Sonuçta önemli bir bulgu elde edilememistir. Oysa ayni bölgenin uydu ile yapilan arastirmasi sadece 2 ay sürmüs, masraf da sadece 165 bin dolar olmustur. Üstelik de 2 potansiyel bölge tespit edilmistir. Yani, süre de, masraf da çok az. Güvenilirlik ise çok yüksek.
Muhabir: Bu metot tek basina mi kullaniliyor? Daha dogrusu, klasik yöntemler hangisi? Bunlarin sonuçlari ve güvenilirlik dereceleri ne?
Dr. Emre: Söyle söyleyelim. Hiç bir metot tek basina bu is için yeterli degil. Artik bütün metotlar bir araya getiriliyor. Sonuçlar bilgisayar programlariyla degerlendiriliyor ve artik petrolün varligindan, rezervin durumundan, kesine yakin bilgiler elde edildikten sonra, petrol çikartmak için sondaj yapiliyor. Ali Türkoglu bile, 'artik 2 kuyudan birinde petrol bulunabiliyor' diyor. Biz de kendisine soruyoruz, nerde? Ne duruyorsunuz? Metotlari sormustunuz. En bilinenleri Manyetik, Gravite ve Sismik metotlar. Arastirma maksatli yapilan sondajlar vasitasiyla, zeminin jeolojik yapisi degerlendiriliyor. Petrol aramasinda önemli olan sey; "yas, tas ve kirik". Bu bir nevi slogan olmali. Örnegin, TPAO elinde atil duran ve bir is yapamayan jeologlarini salsin araziye. Taslari, fosilleri degerlendirsinler. Yani kisaca sunu söyleyeyim. Yeraltindaki hidrokarbon yani petrol, yeryüzüne bir yolunu bularak çikar. Bu ya sizinti seklindedir ki, bu yolla petrol arayiciligi ta baslangiçtan beri var. Ya da fay hatlarindan, kaya yüzeylerinden hidrokarbon gaz halinde sizar. Iste bu hidrokarbonun varligini, uydu araciligiyla tespit etmek, uzaktan (uydu) algilamanin, aramanin esasidir. Türkiye elindeki bütün olanaklari seferber ederek, bu yolu devreye sokmalidir. Simdi artik bir çok ticari sirket, hem de çok ucuz fiyatlara bu olanagi sunmaktadir.
Muhabir: Eskiden beri söylenir, durur. Türkiye'nin birçok bölgesinde, kendiliginden yer yüzüne çikan petrolden bahsedilir. Abartma midir bilmem ama, bazi yerlerde dere gibi aktigindan bahsedilir.
Dr. Emre: Bunlar dogrudur. Tabii bir kisim söylenceler de abartilmistir. Bu normaldir. Örnegin, Egridir'de Yagli Su Deresi bunlardan birisidir.Yesil bir dali alip, bu dereye batirin ve çakmagi çakin. Bakin nasil alev alev yandigini göreceksiniz. Yalniz bu sorunuza cevap vermeden önce bir seyi belirteyim. Geçenlerde Samanyolu televizyonunda petrol ile ilgili bir söylesi yapildi. Ersan Petrolün sahibi Oyman Sayer bir soru üzerine; 'bugüne kadar 37 sondaj kuyusu açtigini, bunun 34'ünde petrol buldugunu' söyledi. Bu çok yüksek bir oran. Efendim, Türkiye'de petrol oldugunu Türk'ten baska herkes biliyor diyebiliriz. Daha 1922 yilinda ABD'nin gayri resmi Ticaret Atasesi; 'Türkiye'nin Musul, Erzurum ve Van bölgelerinde çok zengin petrol yataklarinin varligini' rapor ediyor. Hâtta bu bilgiyi, o devrin en büyük 2 petrol sirketinden biri olan Standart Oil'in Istanbul'daki temsilcisine bile bildiriyor. Bunlar ABD'nin simdilerde yayinlanan belgeleriyle açiklandi. Tarihe Mr. % 5 yakistirmasiyla geçen meshur Gülbenkyan, yüzyilin basinda, zengin petrol bölgeleri diye adlandirdigi Türkiye, Ortadogu ve Arabistan yarimadasini içine alan "Kirmizi Hat Anlasmasi"ni yapiyor. Bu Gülbenkyan, biliyorsunuz Atatürk'e yapilan Izmir suikastina karismis Maliyeci Cavit'in beraberinde Londra'ya götürdügü adam. Maliyeci Cavit Londra'dan dönerken bu Gülbenkyan'a, Osmanli adina görüsmeleri yürütmesi için bütün yetkiyi devrediyor. Musul petrollerinin getirdigi rantla bu adam çok zengin oldu. Daha
sonra biz Musul'u kaybettik. Bu Gülbenkyan ise, bunun rantini topladi. Simdi de vârisleri bununla geçiniyorlar. Bilindigi gibi, patronu Maliyeci Cavit, Izmir suikastindan dolayi idam edilmistir. 1932 yilinda Hassen Halet Isikpinar'in Türkiye petrol yataklari hakkinda raporu var. Rapor çok ilginç. Van'da, Erzurum Katranli'da, Divani Hüseyin bölgesinde petrol bulundugunu yaziyor. Naftik kasabasinda 1-2 metre derinliginde açilan kuyulardan petrol çiktigini belirtiyor. Bu raporda, ayrica Pellek'de, Hasan Kale'de, Zaho'da, Kastamonu'da, Gelibolu yarimadasinin kuzeyinde, Kesan yakinlarinda, Konya Kavali'da, Iznik'te, Sinop'ta, Trabzon'da, Sürmene'de, Antalya Yanartas'ta petrol bulundugu belirtiliyor. Isikpinar raporu Fransizca kaleme almis. Insanin içinden, bunca yildir Fransizca bilen birisinin eline nasil geçmemis bu rapor demek geliyor. Bugün bu rapordan söz etseniz, anlamsiz gözlerle yüzünüze bakiyorlar. Sadece bu kadar degil ki: Aleksanders's Gas and Oil'in Internet kösesindeki bilgiye bakin. 1998 yilindaki Adana depreminden sonra Ceyhan bölgesinde Petrol kendiliginden yüzeye çikiyor, kilometrelerce akiyor. Bir sürü söylenti çikariliyor. Boru hatti sizintisi falan gibi. Sonunda resmi olarak tespit ediliyor ki, bu kendiliginden sizan petroldür. TPAO tarafindan baslangiçta bir iki göstermelik demeç veriliyor. Mesele daha sonra unutuluyor. Daha dogrusu unutturuluyor. Bu tip olaylar Ceyhan bölgesinde çok sik rastlanan seyler. Gazetelere yansimisti. Ceyhan'in Soysali köyünde deprem sonrasi, bir yurttasimizin tarlasinda petrol çikmisti. Daha sonra bu yurttasimiz, bir televizyon programinda açikladi. Kendisi TPAO yetkililerini israrla davet etmis. Gelenler gönülsüz. Petrol oldugu resmen tespit edilmis. Uzun ugrasmalarindan sonra kendisine verilen cevap; "Buralarda petrol arama imtiyazi Amerikalilar'a ait. Bir sey yapamayiz." Buyurun cevabi. ANAP eski milletvekili Ilhan Aras; Erzurum Pasinler'de, Ruslarin açip, çekilirken kapattiklari petrol kuyularini kesfeden MTA'ya mensup iki mühendisin, bu ugurdaki ugraslarini anlatmisti bana. Bafra'nin bir köyünde, saniyorum Doganca idi, bir çok aile kendi tarlalarindan çikarttiklari dogalgazi hâlâ mutfak ve isinmada kullaniyorlar. 54-55 yil önce Adana'nin Ali Hoca köyünde dogalgaz bulunmustu. Doç. Metin Mihçakan, kendisiyle yapilan söyleside; Barbes bölgesinde TPAO ve Shell'in ayri ayri açtiklari kuyularda, gaz ve hafif bir petrol olan zengin Yogusuk bulduklarini belirtmisti. TPAO'nun Adiyaman bölgesinde açtigi birçok kuyuda petrol bulundu. TPAO anlasilmaz bir sekilde bu kuyulari terk etti. Terk ettigi kuyularin bir kismini daha sonra Ersan Petrol islah etti. Simdi sadece oradaki bir kuyudan saatte 20 varil petrol çekiliyor. Biliyorsunuz bir kaç yil önce, Ege bölgesinde Alasehir'de 1700 küsur metrede petrol bulundu. Ege'de petrol oldugu biliniyor. Bilim adamlari burasi için; "Bölgede yüksek potansiyel var. Burada yogun arama faaliyetleri yapilmasi gerekir." dediler. Ne oldu? Sanki ölü topragi serpilmis. Çit çikmiyor. Oysa Yunan bölgesinde 2 petrol kuyusu faaliyete geçmis durumda. Manisa'da da bir depremden sonra yüzeye petrol sizmisti, hatirlarsiniz. Batman, daha dogrusu Güneydogu Anadolu Arap levhasinin bizim sinirlar içinde kalan kismi. Biliyorsunuz Arap kitasi bizi devamli itiyor. Yilda 4-4,5 cm. Bu bölgede petrol çok. Daha geçenlerde Ceylanpinar bölgesinde 2,5 milyar varil petrol rezervi tespit edildigi gazetelerde yazildi, televizyonlarda söylendi. Bu örnekleri çogaltmak mümkün.
Muhabir: Petrol meselesi çok önemli. Konustukça da ilginçlesiyor. O yüzden de söylesi bir hayli uzadi. Gördügüm kadariyla olay çaprasik. Peki sizin bu söylediklerinizi devlet adamlarimiz bilmiyorlar mi?
Dr. Emre: Bilmez olurlar mi? Tabii biliyorlar. Biliyorlar ama, arada sirada tek tük çikan ciliz seslerin disinda "görmedim, duymadim, söylemedim'i oynuyorlar. Örnegin, en uzun zaman görevde kalmis olan Süleyman Demirel'i alalim. Bir devir onun yakin çalisma arkadasligini yapmis Adnan Baser Kafaoglu'ndan dolayli yoldan biliyorum ki, kasasinda "Top Secret" baslikli petrol dosyasi vardi. Türkiye'nin zengin petrolünü biliyordu. Bakin, 1999 yilinda TPAO bünyesindeki bir iç yazismada ne söyleniyor? "Istanbul'da düzenlenen International Petrol ve Gaz Fuarinda Cumhurbaskani Süleyman Demirel yaptigi konusmada 'Türkiye'de petrol aramaciligi yeterince yapilmamistir... Gelisen teknolojiler kullanmaliyiz. Türkiye'de petrol vardir'." mealinde sözleri söylüyor Demirel. Peki sonuç ne? Kocaman bir sifir. Lütfen dönüp son 6 ile 8 ayin gazetelerini bir karistirin. Göreceginiz sey, Türkiye'nin TPIC vasitasiyla Kuzey Irak batakligina çekilmek istendigidir. Zaten hiç isimiz olmadigi halde Afganistan'a gittik ya. Yok efendim, Barzani bölgesindeki Kürt oil ile Türkiye anlasma yapmis, güya 3000 kuyunun açilma isi TPAO'ya verilmis. Bu haberleri yazanlar, düsünmezler mi ki, TPAO 50 yilda ancak 1500 kuyu açabilmis. Bunun iki katini Kuzey Irak'ta açacak öyle mi? Insan güler buna. Vay efendim, Irak'a yapilacak saldirida Türkler, Kuzey Irak petrollerinden verilecek pay ile razi edilmisler. Pazarlik tamammis. Bunlar akil kâri isler mi? Olur mu böyle sey? Sen kendi ülkende delik delme, git el alemin hem de hir gürün sebil oldugu yerde petrol çikarmaya kalk. Öte yandan senin kendi sonunu hazirlamak için kurulacak Kürt devletine yardim et. Yani kendi ellerinle Kürt devletini kur. Bunu yapanlarin ya deli olmasi gerek ya da Yüce Atatürk'ün bizlere söyledigi: "Memlekette iktidara sahip olanlar GAFLET, DALALET, hatta . " kehanetini....! Ya Turgut Özal'a ne dersiniz? Prof. Ültanir'in bir sorusu üzerine, Bay Oyman Sayer'in cevabi söyle. Özal'in kelime kelime cevabi aynen su: "...Türkiye'de bulunacak petrolün ve gazin bir önemi yoktur. Istedigimiz ülkelerden aliriz."'Türkiye'de bulunacak petrolün ve gazin önemi yokmus'!! söze bakin. Sen tükettigin petrolün %89'unu, gazin da %94'ünü dis alimla temin et. Disariya %99 bagimli ol. Bütün bunlar için yilda ödedigin 6-7 milyar dolardan vazgeçtim. Ha bu söz, 1960'li yillarda söylenmis olsaydi anlardim. Çünkü o zaman petrolün varil fiyati 3 dolardi. O zamanlar bugünkü gibi enflasyon derdimiz de yoktu. Daha dogrusu vardi, ama böyle degildi. O gün de dis borçlarimiz vardi ama bugün oldugu gibi ülke bagimsizligini bu ölçüde tehdit etmiyordu. Daha sonra benzin fiyatlari 12 dolara firladi. Bu fiyatlarda bile basiretli devlet adamlari, kendi petrolümüzü çikartmak için tesebbüse geçmek mecburiyetinde idiler. Daha sonra 1973 yilinda patlak veren krizle fiyatlar 30 hatta firladi. Artik bu durumda kendi petrolümüzü çikartmamiz sart olmaliydi. Daha dogrusu ne yapip yapip petrolümüzü çikartmaliydik. Biliyorsunuz Elit dünyayi petrol vasitasiyla kölelestiriyor. Ecevit'e gelince, Ecevit kendi durumunu en iyi ifade eden siyasetçi. Bir isçi liderine söyledigi; "IMF'nin kucagina düsen istihdami, yatirimi düsünemez." cümlesi her seyi söylüyor. Simdi söyleyeceklerime inanamayacaksiniz. Biz genis bir arkadas grubu olarak ülkenin her konusunda, tamamen bilimsel olarak ve belgelerle çalisir, bu konulari raporlastirir, devletin önemli birimlerine göndeririz. Yani Cumhurbaskanindan, gerekli genel müdürlüklere kadar her yere. Hele petrolkonusunda hazirlayip gönderdigimiz yüzlerce belge var. Sanki bütün bunlar hiçyapilmamis gibi simdiki Enerji Bakaninin bir konusmasi oldu. Özet olarak söyledigi "Ülkemizde petrol yoktur. Disa bagimliyiz. Bu bagimlilik gelecek yillarda artarak devam edecek..." vb. Simdi sormak gerek. Tüm vicdan sahiplerine seslenmek gerek! 'Petrolüm yok' diyorsun, iyi güzel. Arama yaptin mi? Yok. Delik sayisi ortada. En son teknik olan uydu arastirmasi yaptin mi? Hayir. En mükemmel teknigi kullanmadan nasil 'petrolüm yok' diyebiliyorsun? Teknigin yok. Araman yok. Ee tabii petrolün de yok. Gerçekten yok oldugu için yok degil. Haberin olmadigi için yok. Daha derine 5000-6000 metreye ulasacak bir makinen bile yok. Petrolümüz yokmus! Insaf efendiler. Geçenlerde Flash Gündem'de, Enerji ile ilgili bir program yapildi Seyretseydiniz eger, dönen oyunlarla ilgili bilgi sahibi olurdunuz. Ramazan Toprak Milli Güvenlik Kurulu'nu göreve davet etti.
Muhabir: 'Siz Türkiye'de petrol var' diyorsunuz. Üstelik de 'çok' diyorsunuz.
Dr. Emre: Gayet tabii. Bakiniz bu islerin en iyi cevabi Petrole hakim Elit'in ne söyledigidir. Daha önce de bahsettim. 1980 sonrasi, Enerji Bakani Serbülent Bey'e New York'ta, üç tane büyük petrol sirketinin sahipleri; "Türkiye'nin zengin petrol yataklarina sahip oldugunu" bizzat söylediler. Serbülent bey verdigi her türlü garantiye ve ettigi israra ragmen Elit'i Türkiye'de petrol çikartmak için ikna edemedi. Oysaki Serbülent Bey', görüsme yapmak için Amerika'ya petrol sirketleri davet etmislerdi. Elit'in "Tek Dünya Devleti"ni kurma projesi çok uzun yillara dayaniyor. Türkiye'nin petrolünün çikartilmayisi bu projeyle ilgili. Elit'in hedefi en son Türkiye'yi diz üstü düsürmek.
Muhabir: Ümit bey, sizin bu konu ile ilgili söylediklerinizi dinledikçe, bilim adamlarinin bu konuda ne söylediklerini merak ediyorum.
Dr. Emre: Ne yazik ki, bu konuda bilim adamlari, çok uzun zaman suskun kaldilar. Tabii akla her sey geliyor! Son zamanlarda birkaç isim disinda, ne yazik ki çogunluk hâlâ suskun. Neyi bekliyorlar anlamiyorum? Örnegin, birkaç isimden birisi Prof. Ahmet Ercan. Geçtigimiz aylarda, bir basin bildirisi sundu. Alasehir ve Kars bölgeleriyle ilgili çok önemli bilgiler verdi. Bir diger isim, Doç Metin Mihçakan. Bir de TPAO'dan Metin Yazman var. Belki baskalari da vardir da ben bilmiyor olabilirim. Simdi bakiniz. Türkiye'nin petrol sahibi olmasi için her sart var. Bir kere Türkiye çok genç bir ülke. Petrol en çok ikinci zaman dedigimiz ortazamanin sonunda ve üçüncü zamanda, yani Mezozoik'de ve üçüncü zamanin Eosen, Miyosen, Oligosen dedigimiz zamanlarinda olusmustur. Türkiye'nin bulundugu yer eskiden okyanustu. Türkiye son 60 ile 20 milyon yil içerisinde okyanus tabanindan yükselerek olusmustur. Böyle bir olayin petrol olusmasi açisindan önemi, deniz hayvanlari yönündendir. Bu bölgede denizel çökeller var. Özellikle çökeller, petrol için en önemli kabul edilen olusumlardir. Afrika ile Avrasya' nin birbirini itmesi, bu bölgede son derece karmasik yapilarin ortaya çikmasina sebep olmustur. Kimi yerde bir kita digerinin altina dalmistir. Petrol çok derine kaçmistir. Son derece fazla fay hattinin ve kiriklarin olmasi ve formasyonlarin iç içe girmesi, ayni bölgedeki petrolü, sözgelimi sagda çok derine gömmüs, solda ise petrol yüzeyde bir kapanda kalmistir. Demek istedigim, Türkiye'de, tabii Güneydogu Anadolu'nun bir kismi hariç, diger yerlerde petrol aramaciligi pek kolay degildir. Iste bu yüzden en modern ve güvenli teknik olan uydu aramaciligina bir an önce yönelmek lazimdir. Petrol için potansiyel kaynak kayalar Eosen, Oligosen ve Miyosen çökellerdir. Bu devirlerde Türkiye'nin durumunun nasil oldugunu gösteren birkaç tane çok güzel harita Arkeo Atlas dergisinin birinci sayisinda yayinlandi. Tetis okyanusunun degisikliklerini çok iyi görmek mümkün. Kimi yerde denizel çökeller, kimi yerde aci su çökelleri çok güzel gösterilmis. Demin de dedim, petrol olusmasi için en önemli olay çökeller. Bati Türkiye petrol için son derece önemli ola Seyl ve delta çökellerine sahip. Güneydogu Anadolu ise, Arap levhasinin uzantisi. Ayni formasyona sahip. Zaten su anda bile en çok petrolü bu bölgeden çikariyoruz. Karadeniz ve Kuzeydogu Anadolu Hazar bölgesiyle ayni özelliklere sahip. Bakin BP 8000 metreye inecek projeleri Karadeniz'de baslatti bile.
Muhabir: Siz konusmanizda zaman zaman Elit, Elit'in petrol sirketleri gibi sözler söylüyorsunuz. Kim Bu Elit? Petrol sirketleriyle ne ilgisi var?
Dr. Emre: Bastan söylemeliydim, daha açiklayici olurdu. Konusmanin akisi içinde pek zaman bulamadik. Esasen bunu söyle söylemeliydim; "Elit'in Federal Rezerv'inin petrol sirketleri". Bu söyledigim söz tam olarak anlasilirsa birçok olay da kendiliginden anlasilir. Bilmem biliyor musunuz, Federal Rezerv denilen banka, ABD'nin Merkez Bankasi degildir. Aksine dünyanin 8-10 en büyük bankasinin bir araya gelerek kurdugu bir bankadir. Bu banka 20. asrin baslarinda inanilmaz ayak oyunlariyla ABD'nin parasini basma hakkina sahip olmustur. Dikkat ederseniz dolarin üzerinde Federal Rezerve Notes diye yazilidir. Yani Federal Rezervin alindi kagidi. Elit diye bahsettigim, iste bu bankalara da sahip olan, irksal bir birliktelik göstermeyen fakat belli bir inanca mensup olan insanlarin teskil ettigi dinsel gruptur. Bu insanlar Musa dinine mensupturlar. Demin de dedigim gibi irksal bir bütünlükleri söz konusu degildir. Çogunlugunu Hazar Türkleri olusturur. Bunlarin yaygin, bilinen tanimlari Eskenazi'dir. Iste paranin sahibi, bankalarin sahibi, büyük sirketlerin sahibi ve petrol sirketlerinin sahibi bu insanlar dini inançlarina göre dünyanin kendilerine vaat edildigine inaniyorlar. Ve kendilerini de Allahoglu kabul ediyorlar. Simdi yaptikl ri ise, Küresellesme adi altinda milletleri kölelestirmek ve "Tek Dünya Devleti"ni kurmak. Bütün bu gürültü patirtinin sebebi iste bu olay. Bizi simdi iyiden iyiye çökerttiler. Simdilerde, amiyane tabiriyle domuz bagina almakla mesguller. Bu banka krizleri, çipo krizleri, borsa krizleri, yok efendim 'bana kitap atti' krizleri bu tiyatro oyununun perdeleri. Elit bu yolla 80-90 ülkeyi perisan etti. Japonya'yi "Derivatives" denilen, simdi bizde de kurulan vadeli islemler borsasi ile yikti. Bir Euro numarasi çikartti, Almanya'da maaslari yariya indirdi, bir Marklik esyayi ise bir Euro yapti, böylece Almanya'yi da yedi. Medya Elit'inmülkiyetinde ve hakimiyetinde oldugu için insanlara gerçekler duyurulmuyor. Bu yüzden insanlar hiç bir sey bilmiyorlar. Bakiniz petrol sirketleriyle ilgili olarak 1948 yilinda ABD'de bir gazetede nasil bir yazi çikmis: "Washington'daki Amerikan idaresi petrol sirketlerinin yan kurulusu ve ABD baskani da uluslararasi petrol imparatorlugunun tutsagidir." Bilmem bu konuda daha fazla söze gerek var mi?
Muhabir: Bu uzun söyleside hemen hemen her seyi konustuk. Mamafih çok kapsamli olusu bu söylesiye bir "Petrol Dosyasi" niteligi verdi. Ben artik bir de neler yapilmasi gerektigini sorayim da, belki bizi idare edenlere son bir uyari ve yol gösterme olur. Bir de lütfen son çikan petrol piyasasini düzenleyen kanunla ilgili fikirlerinizi ögrenmek isterdim.
Dr. Emre: Ben size basta yaptigim tesekkürü yinelemek istiyorum. Zira ülkemizin en önemli konusunu derginize tasiyorsunuz.
Muhabir: Haa evet. Siz ayrica "Petrolümüz Kurtulusumuzdur" diye bir slogani devamli isliyorsunuz. Bununla ne demek istediginizi de lütfen kisaca söyler misiniz?
Dr. Emre: Gayet tabii. Simdi su petrol piyasasi kanunuyla ilgili birkaç kelime söyleyeyim. Bu kanunu kimlerin istedigini, kimlerin telkin ettigini anlamak için simdi açiklayacagim konusma sifre çözücü nitelikte. Prof. Ültanir Oyman Sayer'e soruyor; "Yerli üretilen petrolü rafinerilerin satin alma mecburiyeti bu kanunla kaldiriliyor." Oyman beyin cevabi; "Bu, ülke petrolünün ölmesi demektir. Yerli üretimin yok olmasi demektir. Umarim bu hususta Dünya Bankasi'na söz vermediler." Biliyor musunuz Dünya Bankasi kuruldugu 50 yildan beri hiç bir ülkeye kendi petrolünü çikartsin diye kredi vermedi. Zaten Dünya Bankasi ve IMF'nin görevi bunun tam tersi. Milletleri kölelestirmek. Efendim petrol piyasasi kanununun bir çok yeri sakat. Fakat en büyük kötülügü, demin de dedigim gibi rafinerilerin yerli petrolü satin alma mecburiyetini kaldirmasi. TPAO'yu daha da fazla bölmesi ufalamasi. Petrol isinde en zor, en masrafli olan is petrol aramak ve çikartmaktir. Kâr satistan, rafineriden, depolamadan elde edilir. Bu kanunla TPAO tam olarak öldürülmek isteniyor. Simdi gelelim neler yapilmali ya;
- Birincisi ve en önemlisi TPAO'nun tek elden ve tam yetkili olarak yönetilmesidir. Arama, rafineri, depolama ve pazarlamanin hepsi TPAO'nun bünyesinde olmalidir.
-Personel özendirilmeli kaliteye ve performansa göre prim verilmeli, petrol bulundugunda katki sahipleri bundan pay almalidirlar.
- TPAO'nun arastirma ve gelistirme ünitesi en son ve mükemmel teknikle donatilmalidir. TPAO'ya tez elden yeni ve 6000 metreye inebilen sondaj makineleri alinmalidir.
- En büyük faktör ihtisas sahibi, çok iyi yetismis personeldir. Yani insan faktörü. Üniversitelerden baslayarak jeolog, jeofizikçi ve petrol mühendisleri teorik olarak çok iyi yetistirilmeli, fakat mutlaka arazide pratik olarak istihdam edilmelidirler.
- Hepsinden önemlisi de uzaydan (uydu) arama metotlarinin bir an önce kullanilmasini saglamaktir.
- TPIC denen bataklik hemen kapatilmalidir. Petrolün kesin varligi bilinen yerlerden baslamak üzere ivedilikle binlerce kuyu açilmalidir.
Kisaca ödenek (para), bilgili personel, teknik araç, özellikle de UYDU TEKNOLOJISI. Petrolümüz Kurtulusumuzdur, çünkü petrol demek, para demektir, hareket demektir. Ülkemiz batirilmistir. Petrol bulursak paramiz olur. Su üç kurusluk borç yüzünden bu rezil duruma düsmedik mi? Ver parasini defolsun gitsin. Bul petrolü, tarladaki mahsulü, babadan kalma fabrikanin ürettigi ürünü millete ulastir. Petrolümüz varsa direniriz. Yoksa kaç gün dayaniriz? Iste bu yüzden Petrolümüz Kurtulusumuzdur.
Muhabir: Tesekkür ederim.
Dr Emre: Ben tesekkür ederim.